[ad_1]
Bugün Mexico City’deyiz, önce sokak satıcılarının olduğu sokaklarda yürüyüp sonra yöresel bir restoranda oturacağız ve Meksika’nın yemek kültüründen konuşacağız.
“Columbian Exchange” denilen tarihi olay ile başlamak istiyorum söze, Christopher Columbus’un Amerika kıtasını keşfinden sonra yeni dünya ve eski dünya arasında birçok bitki, hayvan, kültürel bilgi takası olmuş. Biz yemek kısmından konuşursak; Avrupa ve Asya’dan muz, pirinç, şeker kamışı gibi ürünler oraya giderken; mısır, patates, domates, kakao, vanilya, tütün gibi ürünler de Amerika kıtasından buraya gelmiş ve benimsenmiş.(Osmanlı mutfağının eski tariflerinde domates olmamasına şaşırmıyoruz o yüzden ). “Kişniş ve lime da o listede olsaydı keşke” diye düşünmeden edemiyorum, dünyanın ‘kişniş sevenler’ ve ‘sevmeyenler’ olarak ikiye ayrıldığına inanıyorum ve ben kesinlikle seven taraftayım
Bu hikayeden de anlaşılacağı üzere günüm bolca mısır unu, lime, kişniş, acı biber ve çikolata ile geçiyor. Açık büfe kahvaltıda değişik gördüğüm ne varsa dolduruyorum tabağıma. Aralarında en ilginci muz yaprağı bohçasının içinden çıkan sıcak mısır unlu hamurumsu şey oldu, adının “Tamale” olduğunu öğrendiğim yemek Meksika’nın çok eski bir lezzet ve anladığım kadarıyla her öğün yenilebilen bir yemek. Sokak satıcılarının da vazgeçilmezlerinden çünkü mısır koçanı ya da muz yaprağı bir nevi tabak görevi gördüğünden dolayı aç karınlar için hem lezzetli hem de pratik bir seçenek.
Sonrasında turistik sokaklarda yürümeye başlıyorum, rengarenk seyyar satıcılarının yanına yaklaştığımda kızarmış çekirgeler gördüğümde bir garip oluyorum. Ama devasa ve rengarenk pamuk şekerleri de görünce keyfim yerine geliyor. Antropoloji müzesini ziyaret edip sokaklarında biraz daha dolaştıktan sonra Meksika yöresel yemeklerini tadabileceğimiz, tam bir fiyat/performans mekanı olan “El Cardenal Alameda”ya düşüyor yolumuz. İçeriye girer girmez duvarda asılı olan yöresel obje ve tabloları, arkada çalan müzikleri ile kalbimi fethediyor.
Başlangıçta ortaya gelen yeşil sosun içinde bolca kişniş ve lime suyu vardı, soğan sarımsak gibi keskin tatlar da aldığım sosa batırabilmemiz için “nachos” tabağı da getirdiler. Uzun zamandır merak ettiğim bir tat olan mole soslu tavuğa gelirsek, denediğim için mutluyum ama herkesin sevebileceği bir şey değil. Kelime anlamı olarak sos demek olan ‘mole’ nin çok farklı çeşitleri var. (ortalama 30 malzeme oluyor içinde) Benim denediğim acı biber ve kakao ağırlıklıydı. Tavuk ile müthiş ikili olduğu da söylenemez ama burada epey popüler bir yemek.
Tatlı olarak çikolata yemezsem olmaz dedim ve çikolatalı pasta sipariş ettim. Dönerken Türkiye’ye getirdiğim çikolatayı ve bu pastanın tadını tarif etmem gerekirse vasattı diyebilirim gerçekten. Biz çikolatayı tatlı yemeye alıştığımız için, Meksika’daki karakteristik tadını koruyan acı çikolatalar bize keyifsiz gelebilir. Çikolata tanrısının topraklarına çok büyük beklenti ile gitmiştim halbuki. Adios amigos!
[ad_2]