Antonio Salazar-Hobson, kaçırıldıktan sonrasında 24 yıl süresince ailesini görmedi. Annesine kavuşma arzusu ve idealleri, cehennemin içinden geçen bir yolda yönünü bulmasına yardım etti.

60 yıldan daha uzun bir süre ilkin gerçekleşmiş olmasına karşın her ayrıntıyı hatırlıyor. Gözlerini kapattığında 1960 yılının o sıcak Pazar gününe, Arizona’nın kenar mahallesindeki arka bahçede kardeşleriyle beraber oynayan bir çocuk olduğu o ana geri dönüyor.

Yakınlarda, arka bahçeyi yola bağlayan dar geçidin dibinde bir otomobil rölantide çalışıyor. Ve bir adam pencereden dışarı eğilmiş ona sesleniyor. Adamdan ve yanında oturan hanımdan oldukca korkuyor. Ağabeyi ve ablası da aynı şekilde; seslerindeki korkuyu oldukca net anımsıyor: “Oldukça teşekkür ederiz fakat Antonio dondurma almaya gelemez.”

Sonrasında ansızın adam otomobilden iniyor ve şaşırtıcı bir hızla onlara doğru aşama kaydediyor. Çocuklar dehşet içinde donup kalmışken adam onun üstüne çullanıyor ve kucaklayıp arka koltuğa atıyor. Otomobil hızla uzaklaşıyor ve kalkan tozun içinde feryat atan kardeşleri geride kalıyor.

Otomobil yalnız birkaç saat içinde Kaliforniya’ya ulaşıyor. Salazar-Hobson’ın ailesini yine görmesi için ise 24 yıl geçmesi gerekiyor…

Kaçırılması ve ailesine yine ulaşması içinde geçen sürede başına gelenler o denli dehşet verici ki kelimelerle ifade etmek neredeyse imkânsız. Arka bahçeden kaçırıldıktan sonrasında sertlik ve cinsel istismardan oluşan ağırlık basma benzer biçimde bir dünyaya sürüklenen Salazar-Hobson, yaşamının geri kalanını bitmek bilmeyen bir korku, acı ve yalnızlık döngüsü içinde geçti.

Salazar-Hobson’ın hikâyesi ona meydana getirilen kötülükten oldukca daha fazlası. Yaşadıklarına ve çalınan çocukluğuna karşın muhteşem bilimsel nitelikli başarılara imza attı. ABD’nin en başarıya ulaşmış işçi hakları avukatlarından biri oldu, savunmasız ve kuvvetsiz toplulukları temsil etti; yaşamını hakkaniyet ve merhamete adadı. “Karanlık tarafınca yutulmamak için ışığa doğru yürüdüm ve hayatta kaldım” diyor.

Salazar-Hobson, Arizona’nın meyve, sebze ve pamuk tarlalarından geçimini elde eden Meksikalı ziraat işçisi anne ve babanın 14 çocuğundan 11’incisiydi. Asla bitmek bilmeyen bir yoksulluk, çalışmayla geçen zor ve acımasız bir hayatları bulunduğunu konu alıyor.

Yazın çok büyük sıcağında devasa meyve tarlalarının kenarındaki steyşın vagonun arkasında oturup, işçilerin eğilmiş sırtlarının üstünde alçaktan uçan ve böcek ilaçları yağdıran uçakların vızıltısını dinlemek hatırlayabildiği en eski anı.

Babası korkulu bir adamdı, hepsini öven acımasız biriydi. “Annem Petra, babamdan senelerce dayak yemiş, nazik, zarif, sezgileri kuvvetli biriydi. Hepimize karşı büyük bir sevgisi vardı. Hayatımın ilk üç senesinde asla konuşmadım ve annemin hususi çocuğuydum. Beni adeta beni sevgiye boğdu” diyor.

Onu yine görmek mevzusundaki azminin o acımasız insanların elinden kurtulmayı başarmasının tek sebebi bulunduğunu söylüyor ve ekliyor:

Anneme geri dönmek hayatta kalmak için tek nedenimdi. Bana kendimi sevmeyi öğretti. Bu sevgiyi içime çektim ve ona sıkıca tutundum. Bu sevgi ondan koparıldıktan sonrasında beni ayakta tuttu.

Salazar-Hobson dört yaşlarındayken, bir çift onlardan 100 metre ötede bir eve taşındı. John ve Sarah Hobson, Salazarların tanıştığı ilk beyaz insanlardı. İkisi de akıcı bir halde İspanyolca konuşan Hobsonlar aileyle dost oldu. “Hepimize yeni ayakkabılar aldılar, haiz olduğumuz ilk yeni ayakkabılardı. Bebeklerin vaftiz törenleri için para verdiler, bizi televizyonda çizgi film izlemeye çağrı ettiler ve Sarah bizlere kurabiye pişirdi. Fena insanoğlu olabileceklerini asla düşünmedik” diyor.

Beş ay sonrasında Hobson’lar yine kent dışına taşındılar ve kısa süre sonrasında Salazar-Hobson’ı hafta sonu için evlerine çağrı ettiler. Oraya varır varmaz tecavüze uğradığını söylüyor. Birkaç hafta sonrasında yine onlarda kalması için gönderildi; bu kere evde üç adam daha vardı…

“O zamanlar neredeyse dilsizdim, konuşamıyordum. Bu yüzden beni seçtiklerini düşünüyorum. Evlerindeki o günden sonrasında konuşmayı tamamen bıraktım. Kilo kaybetmeye başladım, derin bir şok ve utanç içindeydim” diyor.

Hobson’ların yanına üçüncü kez gönderildiğinde, bir grup adamın korkulu saldırısına maruz kalmış ve bu kez eve döndüğünde ailesi sonunda ortada ciddi bir sorun bulunduğunu farkına varmış. “Ve ‘Tekrar asla o eve gitmeyeceksin’ dediler. Bunun üstüne birkaç hafta sonrasında Hobsonlar evimize geldi ve beni alıp götürdüler.”

Salazar-Hobson kaçırılmasından sonraki anlarda, arabanın arkasında oturduğunu, zayıf bacaklarını uzattığını ve kendisini kaçıranların birkaç ay ilkin ona almış olduğu yeni ayakkabılara baktığını hatırlıyor. “O otomobilde John ve Sarah Hobson’ın bana tek kelime etmediğini anımsıyorum. Korkulu şeyler olacağını biliyordum” diyor.

Kaçıldıktan sonraki beş yıl bir ağırlık basma benzer biçimde geçti

Hobson’lar tarafınca uyuşturulduğunu ve sex için pazarlandığını, tüm bir yazı pedofillerin kullandığı bir çiftlikte geçirmeye zorlandığını söylüyor. “Üçüncü yaz en dip noktaydı ve kendimi öldürmeye karar verdim, zira aileme geri dönmemin tek yolunun bu olacağını hissettim fakat girişimim başarısız oldu” diyor. “Ondan sonrasında Hobson’lara geri gönderildim. Beni yine oraya göndermeye cesaret edemediler.”

Salazar-Hobson neredeyse 10 yaşına gelmişti, “Artık ‘yaşlanmıştım’ Hobsonların yada diğerlerinin ilgisini çekemeyecek kadar büyümüştüm” diyor. Sadece hâlâ annesine geri dönmenin bir yolu yoktu. Onlarla beraber, görünüşte evlatlık oğulları olarak yaşıyordu. “Polisten oldukca korkuyorlardı. Kendilerini beni yoksul bir ziraat işçisi olmaktan kurtardıklarına ikna etmişlerdi. Birine onların evlatlık akrabalarım olmadığını söylersem, bakım sistemine alınacağımı ve tekrar asla ailemi bulamayacağımı söylediler.”

O 12 yaşına vardığında, yol kenarındaki ucuz bir motelde minik bir odada yaşıyorlardı ve Hobson’lar alkolün pençesine düşmüştü. Onunla neredeyse asla konuşmadıklarını söylüyor. “14 çocuklu bir aileden geliyordum fakat yapayalnızdım. Kendi kendime aynı şeyi tekrarlayıp durdum: Geri dönmek için ne gerekiyorsa yapacağım. Tek çıkış yolumun eğitim bulunduğunu düşündüm.”

O bölgedeki bir okula kayıt yaptırdı. Liseye vardığında, bölgedeki en iyi performans gösteren öğrencilerden biriydi. “Takıntılı bir halde, daima en iyisi olmaya çalışıyordum. Konuşamadığım onca yıl süresince muhteşem bir bellek geliştirmiştim; bunu eğitim hayatıma kanalize ettim” diyor.

Her gece motelin çamaşırhanesine gitti ve çamaşır makinelerinin üstündeki bir ampulün altında saatlerce ders çalıştı. 13 yaşlarındayken motelin yakınındaki ziraat arazilerine giderek iş aramaya başladı. “Yaşadığım yaşamın bir yalan bulunduğunu biliyordum. Hobson’lar beni benden çalmıştı. Kendi insanlarım içinde, kendi dilimi konuşarak yaşamak istiyordum.”

İki yıl sonrasında bir taraftan asgari ücretle geçimini sağlayıp bir taraftan mahalli sendika ofisinde gönüllü çalışmaya başladı. Hem de lise eğitimini sürdürüyordu. O esnada meşhur göçmen hakları aktivisti Cesar Chavez ile yaşamının akışını sonsuza dek değiştirecek bir görüşme yapmış oldu. Chavez, Salazar-Hobson’a gidip eğitim almasını ve sonrasında geri dönerek işçi hakları avukatı olarak kendisiyle beraber çalışmasını, sistem tarafınca istismar edilen ve sömürülen göçmen işçiler için hakkaniyet mücadelesi vermesini söylemiş oldu.

“Bana bunu söylediğinde dünyaya bunun için geldiğimi biliyordum. Bana geleceğimi verdi. Hayatımda asla bu şekilde bir figür yoktu fakat sonrasında bende bir şeyler gören bu inanılmaz iyi, şefkatli ve kuvvetli insanla tanıştım. Ve onun benimle ilgili tasavvuruna sonsuza dek sadık kalacağımı o anda anladım.”

Salazar-Hobson tam da bunu yapmış oldu. Oldukça çalıştı ve Chavez’in Meksikalı ziraat işçilerinin hakları için verdiği mücadeleye kendini adadı. Liseden sonrasında Hobson’lar ‘beni sokağın ortasında bırakıp gitti’ diyor. Sadece UC Santa Cruz’a gitmek için prestijli bir burs kazanmıştır ve arkasından Danforth bursiyeri olarak Stanford’a gitti.

Stanford’dan mezun olduktan sonrasında hukuk fakültesine devam etti ve burada şimdiki eşiyle tanıştı (şu anda 45 yılı aşkın bir süredir birlikteler ve iki erişkin evlatları var).

Mesleki evraklarında adı ‘Hobson’ olarak kayıtlıydı; adını tamamen değiştirmesi tekrardan yeterlilik alması anlamına geleceği için adına ‘Salazar’ ekledi. 28 yaşlarındayken kayınvalidesi hususi bir dedektif tutup ailesini bulması için ona borç para verdi.

Annesiyle seneler sonrasında ilk buluşmasını şu şekilde konu alıyor:

“O andaki hislerimi tanımlamak oldukca zor. Tüm hayatımı tekrardan bir araya geleceğimiz anı bekleyerek yaşadığımı ona kanıtlama etmem icap ettiğini hissediyordum. Fakat onu ilk gördüğümde gözlerimin içine baktı ve oğlu olduğumu anlamış oldu. Ona onu oldukca özlediğimi, eğer o olmasaydı bunu başaramayacağımı ve her gün onu düşündüğümü söyledim. İlk kucaklaştığımız an sanki onun kollarında tekrardan minik bir çocuk olmuştum.”

Annesinin onu bulmak için bir yaşam harcadığını, polisin aileye yardım etmek için hiçbir şey yapmadığını öğrendi. Hobsonlar hakkında hiçbir dava açılmamıştı. “Elbet bunun sebebinin yoksul Latinler olmamız ve benim de gözden çıkarılabilir olmam. Bunu anlamıştı. Çiftin izini sürmek için kıllarını bile kıpırdatmamışlardı.”

Ailesinin üyeleriyle beraber. Fotoğraf: Salazar-Hobson

Sonraki yıllarını anası ve kardeşleriyle ilişkisini tekrardan inşa ederek geçirdi. Chavez’in hayalini gerçekleştirmiş oldu; ABD’nin en başarıya ulaşmış ve üretken işçi hakları avukatlarından biri oldu. Milyarlarca dolarlık şirketleri karşısına aldı. Yerli halkı ve LGBTQ+ ziraat işçisi toplulukları temsil etti ve her davayı kazanmıştır. “İnsanların beni küçümsemesine alışkınım, bu zavallı Meksika kökenli çocuk odalar dolusu ekip elbiseli şirket avukatına karşı savaşım ediyor fakat daima galip geliyor” diyor.

Son birkaç yıl ailesi için oldukca zor geçmiş. Anası uzun seneler maruz kalmış olduğu böcek ilaçları sebebiyle hastalanarak yaşamını yitirmiş ve dört kardeşini Covid sebebiyle yitirmiş. “Hayatımı baskı ve adaletsizlikle savaşım ederek geçirdim fakat Covid esnasında aileme ve halkıma olan şey, bir kenara atılmaları, tek kullanımlık olmaları ve kasıtlı olarak dikkatsizlik edilmeleriydi. Yüzlercesi öldü. Ve bunu görmek beni hakkaniyet arayışımda daha da mücadeleci yapmış oldu” diyor. Başından geçenleri ‘Antonio, Seni Tanıyoruz’ adlı bir anı kitabında söyledi. Yaşamının geri kalanını ise insan ticaretiyle mücadeleye adamayı hedefliyor.

“Umuyorum ki benim hikâyem bir halde cinsel hücum ve insan ticareti mağdurlarına katkı sağlayabilir; benim başıma gelenler öteki ufaklıklara utanmak zorunda olmadıklarını, istedikleri şahıs olmak için ayağa kalkabileceklerini izah edebilir. Onlara yıkılmayı reddettiğimi ve sonunda daima halletmeye yemin ettiğim şeyi yaptığımı göstermek isterim” diyor ve ekliyor: “Evime dönmeyi başardım.”


Guardian makalesinden Türkçeleştirildi.

(Toplam: 1, Bugün: 1 )