Ya Lahey Hakkaniyet Divanı ya da fiili durum
..
Her insanın bilmiş olduğu on dönümlük Süleyman Şah Türbesi değil sözünü ettiğim. Söylediğim şeklinde.
Unutulan, hatta unutturulan topraklar.
Kemalist devletin kişiliksiz dış politikaları sonucu görmezden gelinen Türkiye Cumhuriyeti toprakları.
Ortalama 8 milyon 500 bin dönüm.
Kısaca 10 bin kilometrekare.
Kıbrıs‘tan daha büyük bir toprak parçası.
Iyi mi olur?
Flash back yapalım.
Kurtuluş Savaşı yılları. 1921’in 9 Haziran’ı. Ankara’da her zamankinden değişik bir hareketlilik yaşanmaktaydı. Bir yıl ilkin kurulan Büyük Millet Meclisi Hükümeti ilk anlamlı internasyonal anlaşmasını imzalayacaktı. Fransız hükümeti, temsilcisi Franklin Bouillon’u (Franklen Buvyon) göndermiştir. Bouillon, Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal, Fevzi Paşa (Çakmak) ve Mustafa Kemal ile görüştü. Sadece Kurtuluş Mücadelesi halen devam ettiğinden bir geçici anlaşmayla yetinildi. Fransa bekleyip görmeyi tercih etti.
Nihayet, Sakarya Meydan Muharebesinin kazanılmasının arkasından Franklin Bouillon tekrardan yola çıktı ve bu kez 20 Ekim 1921’de Ankara Anlaşması imzalandı.
Anlaşmanın tarafları Büyük Millet Meclisi Hükümeti ile Fransa idi.
Bugünkü Suriye topraklarının sahibi olan Fransa ile Cenup sınırımızı belirleyen Ankara Anlaşması’nın en can alıcı yanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin, Misak-ı Millî sınırlarının öte tarafında kalan ve o tarihlerde Fransa’ya ilişik olan bugünkü Suriye toprakları üstündeki haklarını kapsaması. Bu da 13. Maddeye karşılık ediyor.
Okuyalım:
Madde 13)Madde 8’de belirtilen hududun her iki tarafında oturan yerli ve yarı göçebe halk buradaki otlaklardan faydalanacak yada emlak, araziye haiz bulunanlar eskisi şeklinde haklarını kullanmaya devam edeceklerdir. Bunlar işletme gereksinimleri için serbestçe ve hiçbir gümrük yada otlak resmi ve ne de başka bir fotoğraf vermeksizin hayvanlarını, araçlarını, tohumlarını ve bitkilerini taşıyabileceklerdir. Bunlara ilişik vergileri oturdukları memlekette ödemeleri kararlaştırılmıştır.
Kısaca, Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı olup da Suriye’de toprağı, emlâkleri bulunan bir şahıs, Suriye’deki mal varlığı üstünde her türlü tasarrufu yapabilecek, çalışıp mal ve hizmet üretecek fakat tek bir vergi ödemeyecek. Kazançlarının vergisini ise yalnız Türkiye’de verecek.
Aynı hak Suriye vatandaşı olup da Türkiye tarafında gayrimenkul ve mal varlığı olanlar de ilgilendiriyor.
Şimdi realiteye geçelim. Bugün durum ne?
Suriye vatandaşlarının Türkiye Cumhuriyeti sınırları içindeki mal varlığı yalnızca 60 bin dönüm.
Türkiye vatandaşlarının bugün artık geçerliliğini yitirmiş Suriye sınırlarının içinde kalan mal varlığı ise yukarıda da yazdığım şeklinde ortalama 8 milyon 500 bin dönüm. Kısaca 10 bin kilometrekare.
Zurnanın zırt söylediği yer bundan sonrası.
Baas rejimi, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının Suriye tarafındaki topraklarını Ankara Anlaşması’na aykırı olarak 1958’de tamamen kamulaştırdı. Türkiye vatandaşları bu haklarını kullanamaz oldu. O vakitten beri Türkiye bu anlaşmanın gereğinin yerine getirilmesi için bir takip yapmadı.
Türkiye ise Suriye vatandaşlarının 60 bin dönümlük toprağını kiraya verip elde etmiş olduğu geliri, ileride onlara teslim etmek suretiyle emanet hesaba aldı.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin işte bu topraklar üstünde, vatandaşlarının haklarından doğan bir hukuku bulunmaktadır. Unutulan Ankara Anlaşması’nı hatırlamanın zamanıdır. Bu antak kalma hiçbir anlaşmayla yürürlükten kalkmamıştır üstelik. Suriye bağımsızlığını kazanırken Fransa’nın imza attığı tüm anlaşmaları kabul etti.
Türkiye’nin önünde iki seçenek görünüyor uzmanlara bakılırsa:
1- Eğer isterse bu meseleyi Layeh Hakkaniyet Divanı’na götürebilir ve topraklarının üstünde hak iddialarını kanıtlayıp fiilen sahibi olur.
2- Yada Skys Picot anlaşmasıyla cetvelle çizilmiş ve hiçbir meşruiyeti kalmamış sınırlardan geçip topraklarını geri alır.
Büyük ülke olmanın yolu zamanı yapmaktan geçiyor.
Not: Bu konudaki detayları benimle paylaşan İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi ve Anka Teknoloji Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Mehmet Hakan Sağlam’a teşekkürlerimle.