Köpek dostlarımızla yaşamın oldukça daha keyifli olduğu bir gerçek. Peki onlar yardımıyla daha sıhhatli olduğumuzu söylesek? Evet, hayatınıza bir köpek sokmak sağlığımız açısından da bazı yararları bununla beraber getiriyor.
Pennsylvania Üniversitesi’nden Profesör James Serpell, insanları evcil hayvan sahiplendikten sonraki 10 ay süresince takip eden bir emek harcama yürüttü. Köpek ve kedi sahipleri içinde ilk ayda baş ağrısı, uykusuzluk, hazımsızlık, sinüs hastalıkları benzer biçimde sıhhat sorunlarında mühim bir azalma oldu ve bu değişimler araştırma süresince devam etti. Köpek sahiplerinin fizyolojik aktiviteleri mühim seviyede arttı ve genel sıhhat ölçümlerinden almış olduğu sonuçlar iyileşti.
Bir köpekle beraber yaşamı sürdürmenin bazı yararları ise daha derinlerde saklı. Biyoistatistikçi Alexandra Sitarik ve meslektaşları tarafınca 2018 senesinde meydana getirilen bir araştırmada yarısı köpekli yarısı köpeksiz 54 ailenin evinden toz örnekleri toplandı. Ek olarak köpek eve ilk getirildiğinde ve bir yıl sonrasında numune alındı. Bir yıl sonrasında evde bir köpeğin varlığı; Moraxella, Porphyromonas, Capnocytophaga, Fusobacterium, Streptococcus ve Treponema bakterileri dahil olmak suretiyle ‘bakteriyel toz bileşiminde daha yüksek bir çeşitlilik yüzdesi’ ile ilişkilendirildi.
Bu fena bir şey değil. Aksine ‘Mikrobiyota Hipotezi’ olarak adlandırılan durum, köpek bulunan evlerdeki tozun bağırsak mikrobiyomunun bileşimini alerji ve astım riskini azaltacak şekilde değiştirerek bağışıklık sisteminin güçlendirdiğini öne sürüyor. Yapılan araştırmalar köpeklerle büyüyen minik çocuklarda alerji, egzama yada astım olasılığının daha düşük bulunduğunu ortaya koyuyor.
Alerji uzmanlarının teorisi, köpek tüyüne erken yaşta maruz kalmanın alerjenlere karşı hoşgörü oluşturduğu yönünde. Bir köpekle büyümek, evlatların belirli mikroplara ve havadaki alerjenlere karşı daha çok hoşgörü geliştirmesine destek oluyor. Bilim adamları, köpeklerle büyüyen evlatların evcil hayvan olmayan evde büyüyenlere kıyasla daha azca alerjiye haiz olmasının sebebinin bu olabileceğine inanıyor.
İsveç’teki Göteborg Üniversitesi’nden Bill Hesselmar ve meslektaşları tarafınca 2018 senesinde gösterilen bir araştırmada 7-8 yaşlarındaki 1.000’den fazla çocuğun verileri incelendi ve evcil hayvan olmadan büyüyen evlatların yüzde 49’unda alerji geliştiği görüldü. Bu oran bir evcil hayvanı olan çocuklarda yüzde 43, üç evcil hayvanı olanlarda ise yüzde 24.
Onur kırıcı söz mevzusu olduğunda bir köpeğe haiz olmak sizi dokunulmaz yapmıyor fakat rahatsızlığı daha katlanılabilir hâle getiriyor. Michigan Üniversitesi’nden Mary Janevic tarafınca yürütülen bir araştırma, kronik ağrısı olan yaşlı yetişkinlerin evcil hayvanlarından iyi mi etkilendiklerini inceledi.
Katılımcılar, köpeklerinin onları kalkıp hareket etme mevzusunda motive ettiğini ve bunun da ağrılarını hafifletmeye destek bulunduğunu belirtti. Evcil hayvanlar insanların dikkatini ağrılarından uzaklaştırıyor ve genel olarak ruh hallerini iyileştiriyordu. Janevic’in bir röportajında belirttiği benzer biçimde, “Evcil hayvan bakımıyla ilgilenmek, ağrılar artsa bile kişiyi ayakta tutan bir günlük amaç ve rutin algısı oluşturuyor. Doğrusu evcil hayvanlar kronik ağrının öz yönetimi için naturel bir kaynak olarak da düşünülebilir.”
Florida A&M Üniversitesi’nden bilim adamlarının kronik ağrısı olan kişiler üstüne yapmış olduğu bir araştırmada da benzer bulgulara işaret ediyor. Araştırma köpek dostlarımızın yaşam kalitemiz üstündeki pozitif yönde tesirini, hatta bazı katılımcılara ‘yaşamak ve geleceğe odaklanmak için bir niçin’ ve ‘acıyı hafifleten ve daha anlamlı bir yaşam sürmeyi elde eden bir destek’ sunduğunu koyuyor.
Araştırmalar ek olarak köpek sahibi olmanın;
- Tip 2 diyabet riskinde düşüş
- Strese karşı verilen fizyolojik tepkilerde azalma,
- Daha düşük tansiyon ve kolesterol seviyesi ile ilişkili bulunduğunu gösteriyor.
Ve bu sonuçlar, köpek sahibi olmanın niçin kardiyovasküler hastalıklardan ölüm riskinde yüzde 31’lik bir azalmayla ilişkili bulunduğunu bir parça açıklıyor.
Çeşitli yaş gruplarında meydana getirilen oldukça sayıda emek harcama, etrafta bir köpek olduğunda kalp atış hızımızın, kan basıncımızın ve stres seviyelerimizin daha düşük bulunduğunu gösteriyor. Sıhhat araştırmacısı Erika Friedmann ve meslektaşları 9 ila 16 yaş arasındaki gençlerden yüksek sesle kitap okumaları istedi ve o esnada ortamda bulunan köpeğin varlığının tesiri inceledi. Mekânda köpek varken evlatların kalp atış hızının ve kan basıncının daha düşük olduğu görüldü. Araştırmacılar köpeklerin tedirginliği azaltıp ortamı daha sıcak hâle getirmiş olduğu sonucuna vardı.
Elbet bir köpeğe haiz olmak, insanların kardiyovasküler hastalıklara yakalanmasını önlemek için kafi değil. Sadece mühim problemler ortaya çıktığında köpekler daha süratli iyileşmemize destek olabiliyor. New Mexico Eyalet Üniversitesi’nden Mary Herrald ve meslektaşları tarafınca meydana getirilen araştırmaya nazaran kalp krizi geçiren kişiler içinde köpek sahibi olanların; günlük stres kaynaklarından iyi mi kaçınılacağı, fizik tedavi ve risk faktörlerinin iyi mi yönetileceği mevzusunda verilen eğitimi tamamlama olasılığı oldukça daha yüksek çıkmış. Dahası, epidemiyolog Mwenya Mubanga ve meslektaşları tarafınca meydana getirilen bir öteki araştırma, köpek sahibi olan kişilerin kalp krizi yada iskemik inme geçirdikten sonrasında daha uzun süre hayatta kaldığını ortaya koyuyor.
Sıhhat üstünde spesifik etkilerinin yanı sıra, köpeğinizle olan ilişkiniz genel olarak hayata karşı tutumunuzu etkileyebiliyor. Bu sebeple sevdiklerimizle birlikte daha uzun bir yaşam geçirme istediği yaşam tarzımızı ve alışkanlıklarınızı gözden geçirmemize; genel olarak kendimize daha iyi bakma mevzusunda motivasyonumuzu artırıyor.
Bilim yazarı Stacey Colino ve Jen Golbeck’in yeni kitabı The Purest Bond: Understanding the Human-Canine Connection’dan derlendi. Wall Street Journal makalesinden Türkçeleştirildi.