Mardin’i anlatmak için atılan başlıkların bir çok o denli yerinde ki… “Kadim kent”, “İnançların kucaklaştığı şehir”, “Gündüzü seyranlık, gecesi gerdanlık”, “Kadim inançların diyarı”…
İşte bu kez de Mardin’in değişik bir yüzünü keşfetmek için Mardin’deyim. Mardin’in kadim inançlarının, hikayelerinin, kültürünün ve lezzetlerinin peşinden gideceğim.
Kesintisiz uzanan Mezopotamya ovası… Tam ortasında yükselen bir tepelikte ise Mardin, bir pınar şeklinde bu bölgeye yaşam veriyor. Zamanı İpekyolu üstünde yer edinen Mardin, Yukarı Mezopotamya’nın da en eski kenti.
Ortalama 7 bin senelik köklü bir geçmişe haiz olan şehir seneler süresince pek oldukca din ve kültüre de tanıklık etmiş. Aramiler, Süryaniler, Sümerler, Akadlar, Babiller, Asurlular, Persler, Bizanslılar, Araplar, Selçuklular, Artuklular ve Osmanlılar…
Kentte dolaşırken bir yanda ezan sesi, öteki taraftan çan sesi yükseliyor. Yan yana iki dükkânın birinde iftar için pide hazırlanırken diğerinde Süryani Şarabı tadımı yapılıyor. Ve işte olması gerektiği şeklinde hepimiz birbirine saygı içinde. Yüzyıllardır bu coğrafyada tüm halklar kardeşlik ve refah içinde bayramlarını kutluyorlar. Hristiyanlar Paskalya, Müslümanlar Ramazan ve Ezidiler Çarşema Sor. Ve bizim gittiğimiz vakit hepsi aynı hafta içindeydi.
Kırklar Kilisesi’nde Paskalya
İlk durağımız Paskalya Yortusu’na katılabileceğimiz Süryani Kadim Kırklar Kilisesi. 539 senesinde yaptırılmış olan kilisenin, yapıldığı zamanlarda Pers imparatorluğu içinde yer edinen Asur vilayeti emirinin evlatları olan Benham ve Saro’ya ithaf edilmiş olduğu söylenmektedir. Sadece vakit içinde bu çocuklar Hristiyanlığı benimseyince babaları tarafınca öldürülmüşler. O nedenle kilise bu ufaklıklara ithaf edilmiş.
12.yy’ds ise kiliseye ek bir isim verilmiş: Kırklar Kilisesi.
Kırklar’ın bir hikayesi var: 3. yy. ortalarında Kapadokya’da Hristiyanlığı kabul eden 40 şahıs Roma imparatoru tarafınca Sivas’a gönderilerek oradaki bir buz göletine attırılarak öldürülmüş. İşte bu 40 kişinin anısını yaşatmak için kilisenin adına “Kırklar” kelimesi eklenmiş.
Ikimiz de ilk olarak Kırklar Kilisesi’ndeki Paskalya Yortusuna katıldık. Peki nedir bu Paskalya Yortusu?
Hristiyanlıktaki en eski ve mühim bayram olarak malum Paskalya Bayramı’nda aslına bakarsak İsa’nın çarmıha gerildikten sonrasında üçüncü günde dirilişi kutlanır. Doğu ve Batı kiliseleri içinde farklılıklar olsa da Paskalya süreci ortalama olarak mart sonu ile Nisan sonu içinde kutlanmaktadır. Her yıl zamanı değişim gösterir. Bir çok kilisede pazar günü kutlanan Paskalya günü, Diriliş günü, Kıyam yortusu ya da Diriliş pazarı olarak da adlandırılmaktadır.
İznik Konsili’nde Paskalya’nın 21 Mart Bahar ekinoksu sonrası ilk dolunay ertesindeki pazar günü kutlanması sonucu alınmıştır. Buna nazaran Paskalya 22 Mart – 25 Nisan arasındaki pazar günlerinden birine denk gelir. Gregoryan takvim yerine Jülyen takvimini esas alan Doğu Ortodoks kiliselerinde kutlamalar Protestan ve Katolik kiliselerinden sonrasında gerçekleşir ve Yahudilerin Pesah doğrusu Hamursuz bayramı ile aynı zamana denk gelmemesine itina gösterilir.
Biz sabah saat 10:00 şeklinde Kırklar Kilisesi’ne vardık. Kilisenin içine girdik. Ayin yavaş yavaş adım atmak üzereydi. İlk gittiğimizde boş olan kilise sıraları hızla dolmaya başladı. Bu sırada dualar ediliyordu. Hepimiz bayramlaşma da yapılacağı için en şık giysileri içerisindeydi. Gelenlerin bir kısmı mum yakıyor, dileğini sunuyor, şükran gösteriyordu. Bayanlar başlarına çoğunlukla dantel işleme örtüler ile saçları tam kapatmayacak şekilde örtüyorlardı. Saat birazcık ilerleyince içeride ayakta duracak yer bile kalmamıştı.
Ondan sonra başta papaz ve arkasında onu takip edenler dualarını okuyarak kilise sıralarının çevresinde dolaşarak yeniden sunağın önündeki yerlerini aldılar. Bu sırada hepimiz ayakta dualara birlikte rol alıyordu.
Sonrasında sırayla dışarıya çıkmaya başladılar. Her çıkan kilisenin kapısında sunulan boyanmış yumurtalardan aldı ve kilisenin bahçesinde yumurtaları tokuşturdular.
Bu yumurta boyama durumu da inançlara nazaran birazcık farklılaşıyor. Örneğin bu kilisede yumurtalar soğan kabuğu ile kaynatılarak renklendirilirken, 3-4 sokak ilerisindeki Protestan Kilisesi’nde rengarenk ve süslemeli yumurtalar sunuluyor.
Kırılmayan yumurtanın üstüne sevdiklerinizin adını yazıp toprağa gömmek de bir anane. Sadece Süryaniler içinde oldukca yaygın değil. Daha oldukca Rum Pontus tarafında uygulanıyor.
Evet bahçede yumurta tokuşturma, selamlaşma ve söyleşi sonrası bayramlaşma da sonlanıyor.
Mardin Sarısı Sokaklar
Ikimiz de Kırklar Kilisesi sonrası birazcık Mardin sokaklarını dolaşıyoruz. Paskalya dönemine özgü meydana getirilen Süryani çörekleri kokularını soluya soluya taş sanatının en güzel örneklerinin sergilendiği meşhur Mardin sarı kalker taşından evleri içinde, abbaralardan geçiyoruz. Gitmişken Kedili Sokak‘ı da görmeden olmaz doğal.
Çarşıda Ebu Burak’ın Şahmeran Atölyesi’ne, Arasta Kapalı Çarşı’sına uğruyor, bıttım sabunu, badem şekeri, Süryani şarabı, bölgesel şallar satan tezgahlar içinde ilerliyoruz.
Yüce Camii ve Latifiye Camii
Çan sesine ezan birlikte rol alıyor bu kez Yüce Cami tarafınca. Anadolu’nun en eski camilerinden kabul edilen Yüce Cami de Mardin’in kesinlikle görülmesi ihtiyaç duyulan yerlerinden. Zamanında iki minaresi olan caminin bir minaresi Timur’un kenti istilası esnasında yıkılmış. Aslına bakarsak öteki doğrusu şu an ayakta olan minare de zamanında yıldırım düşmesi sonucu yıkılmış fakat aslına uygun olarak 1830’larda tekrardan inşa edilmiş. Minare üstündeki detaylar etkisi altına alan.
Bir öteki cami ise Latifiye Camii. Bilhassa girişi oldukca görkemli.
Protestan Kilisesi
Birazcık devam ettiğimizde Protestan Kilisesi’ne ulaşıyoruz. Burada da sabah saatlerinde ayin yapılmış. Süryani Protestan Kilisesi Kırklar Kilisesi ile karşılaştırıldığında oldukca daha minik kalıyor. Burada da bizi pastör dedikleri papaz ağırlıyor. İçeriye çağrı ediyorlar. Hepimize rengarenk boyanmış yumurtalardan ve içinde şeker ve çikolata yer edinen keselerden armağan ediyorlar.
Kilisenin başı ve eşi etnik köken olarak Kürt ve pastörün eşi sonradan Protestanlığı benimsemiş. Günümüzde bu kilisenin cemaati ortalama 60-70 şahıs civarında.
Kadim Süryani Manastırı: Deyrulzafaran
Mardin’e ortalama 25 km mesafede yer edinen Deyrulzafaran Manastırı Mezopotamya’nın ilk tapınaklarından. Adını zamanında bölgede oldukca yetişen safran çiçeğinden almış. Oldukça geniş bir arazi üstüne kurulmuş olan Süryani Kadim Deyrulzafaran Manastırı ortalama 650 yıl süresince Süryaniler için patriklik merkezi olmuş. Bununla birlikte 52 tane Süryani piskoposun mezarının da yer almış olduğu Manastır’ın öteki adı ise Aziz Şleymun.
Gelelim hikayesine…
MÖ manastırın bulunmuş olduğu yerde bir Güneş Tapınağı varmış. Sonrasında Romalılar burayı kaleye çevirmişler. Romalıların bölgeyi terk etmesi sonrası bazı azizlerin kemikleri buraya getirtilmiş. Ve kale manastıra dönüştürülmüş. Azizlerin kemiklerini buraya naklettiren şahıs aziz (Mor) Şleymun olduğundan burası manastıra dönüştürüldüğünde adı manastıra verilmiş.
Sonrasında 793 senesinde Aziz (Mor) Hananyo buraya tadilat yaptırınca manastır Mor Hananyo Manastırı olarak anılmaya başlanmış. Son adı olan Deyrulzafaran’ı ise 15.yy’da manastırda yaşamaya başlamış olan Süryani din adamlarının bölgede safran yetiştirmeye başlamasıyla almış.
Burayı gezerken bizlere eşlik edip kıymetli bilgiler veren manastırın en tepesindeki şahıs Gabriel Akkurt idi. Yardımıyla manastırı köşe nahiye gezme şansımız oldu.
Mezopotamya’nın Efes’i: Dara Antik Kenti
Buradan sonrasında bir durağı da Mezopotamya’nın Efes’i olarak anılan Dara Antik Kenti’nde yapmalısınız.
Zamanında İpekyolu üstündeki en mühim yerleşimlerden olan Dara Antik Kenti’nin şu ana kadar bir tek %30’unun gün yüzüne çıkmış olduğu belirtiliyor. Kazı emekleri halen devam eden Dara Antik Kenti’ndeki en etkisi altına alan alanlardan biri oldukca kattan oluşan galeri gömüt yapısı. Bilhassa de buradaki baca yapısı kesinlikle görülmeli.
Taşların Kalbi: Mor Yakup & Zeynel Abidin Camii
Mardin’in Nusaybin ilçesinde yer edinen Mor Yakup Kilisesi ve derhal yanı başındaki Zeynel Abidin Cami’nin beraber Dünya Mirası Geçici Sıralaması’nde bulunduğunu biliyor muydunuz?
Mezopotamya’nın en eski kiliselerinden olan Mor Yakup Kilisesi’nin yapımında bir meleğin yardım ettiğine inanılmaktadır. Alt katında Mor Yakup’un mezarının da yer almış olduğu kilisenin zamanında metropolit olup piskoposluk mertebesine yükselen Mor Yakup tarafınca 313-320 seneleri içinde yapıldığı söylenmektedir. Kilisenin en dikkat çekici noktası muhteşem taş işçiliğinin görülebileceği kemerli kapıları.
Anıtlı Meryem Ana Kilisesi
Bölgedeki bir öteki kilise ise bir Süryani köyü olan Anıtlı Köyü’ndeki Anıtlı Meryem Ana Kilisesi. Süryani dilinde Yoldath Aloha doğrusu Tanrı Anası adını taşıyan Kilisenin en dikkat çekici yeri ise kubbesi. Kilisenin kubbesi dıştan kare planlı görünse de içeriden yuvarlaktır. Bu özelliği ile Deyrulzafaran’a benzetilmektedir. Çan kulesi ise 20. yy.’da eklenmiştir.
Burada da bizlere oldukca kıymetli bilgiler verdiler. Mardin gezisi süresince ilk kez bu kiliseye ayakkabılarımızı çıkartarak girdik. Kilise gezimiz sonrası bizlere gene burada da sabah meydana getirilen ayinde dağıtılan renkli yumurtalardan ve çikolata ikram ettiler.
Bu kilisenin ileride oldukca daha çok ziyaretçi çekeceğini ve Anıtlı Köyü’nün oldukca daha gelişeceğini düşünüyorum. Şu an 20-25 hanenin yaşamış olduğu köyde Anıtlı Meryem Ana Kilisesi’nin yanı sıra bazısı halen ayakta olan, bir kısmı ise restorasyon bekleyen oldukca sayıda yakarma mekanı içeriyor.
Buradan sonraki durak: Midyat. Taş işçiliğinin güzel örneklerini görebileceğiniz sokakları, zamanı konakları, Midyat mağaraları, müzeleri, telkârisi, Süryani şarabı, bölgesel leziz yemekleriyle devamlı keyifli ve renkli. Burada fotoğraf çekmek zamanda seyahat yapmak şeklinde.
Dünyanın En Eskilerinden: Mor Gabriel Manastırı
Midyat’ın kesinlikle noktası ise Mor Gabriel Manastırı. MS 397 senesinde temelleri atılarak kurulan Mor Gabriel Manastırı, Süryani tarih ve kültür mirasının en mühim ve mukaddes yapılarından.
Buraya daha ilkin de gelmiştim sadece tavan mozaiklerini yakından görünce hayranlığım kat ve kat arttı. Tavan mozaiklerinde yer edinen Şarap mukaddes suyu, Maça figürleri ise ruhbanları temsil ediyor. Manastırın her köşesi ayrı gizemli geldi bana. Sanki her gittiğinde yeni bir şeyle karşılaşacakmışsın hissi veriyor.
Mor Yuhannun Ortodoks Kilisesi
Birazcık da Savur ilçesine gitmeye ne dersiniz? Buradaki terkedilmiş Kıllıt (Dereiçi) Köyü Kadir İnanır’ın oynadığı “Kapı” filmi ile adını duyurmuş. Aynı filmimizde de geçmiş olduğu şeklinde eskiden burası Süryani nüfusunun devasa yükseklikte olduğu bir yerleşimmiş. Şu an ise buradaki Mor Yuhannun Ortodoks Kilisesi’nin dört kişilik bir cemaati kalmış durumda.
Kıllıt Köyü’nde yer edinen Mor Yuhannun Ortodoks Kilisesi’nin bahçesinde pek oldukca gömüt içeriyor. Kilisenin en büyük özelliği şifa veriyor olduğuna inanılması. Kilisenin bir duvarında yer edinen deliğe ellerinizi soktuğunuzda sinir sıkışmalarını anında tedavi ettiğine inanılıyor.
Kilise bahçesine girişte sol tarafta yer edinen bebek mezarlarının bulunmuş olduğu alana ise çocuk sahibi olamayan hanımefendilerin gittikten sonrasında hamile kalabildikleri görüşü egemen.
Güvenköyü
Gelelim Güvenköyü’ne doğrusu Bacine’ye. Burası Ezidilerin ağırlıkta olduğu bir yerleşim. Ve biz gittiğimizde Ezidilerin bayramı “Çarşema Sor” doğrusu “Kırmızı Çarşamba” kutlanıyordu. Her yıl Nisan ayının 13’ünü takip eden çarşamba günü kutlanan bu hususi bayram da oldukca renkli görüntülere sahipti. Ilkin köyde bayramlaşmanın yapılacağı alana geldik. Her yerde uzun sofralar kurulmuştu. Sofraların üstünde meyveler, şekerlemeler, hamur harcı işleri ağırlıktaydı. Girişte doğal ki gene rengarenk yumurtalar ve şekerlemeler vardı.
Biz sabah erken saatlerde kutlama alanına vardık. Gittiğimizde kalabalık daha yeni yeni toplanıyordu. Gene hepimiz en güzel giysileri içinde katılıyordu bayrama. Kalabalığın toplanmasını beklerken Ezidi mezarlığını ziyaret ettik. Her bir mezarda onlar için mukaddes olan güneş figürü, melek heykelcikleri ve mumlar yer alıyordu. Bazı gömüt taşları üzerindeyse vefat eden kişiye hitaben yakınları tarafınca yazılmış ve gömüt taşına kazınmış notlar yer alıyordu. Gördüğüm en etkisi altına alan mezarlıklardan biriydi.
Çarşema Sor Bayramı’nda gene bölge bazında değişmekle beraber oldukca sayıda ayin ve bayramın bazı sembolleri var. Örneğin yumurta tüm canlıları ifade ediyor. Ekmek ve yiyecek dağıtılması ilişkilerin güçlendirilmesi anlamını taşıyor. Kırmızı çiçek ve Kari otunun toplanması inananlar içinde sevinç ve iyimserliğin daim olmasını konu alıyor. Yumurta kabuklarının toprağa serpiştirmek iyilik ve bereketin artmasını ifade ediyor.
Kalabalık yavaş yavaş toplanırken meydanda kına yapanlar, şal, magnet satanlar da yerini almıştı. Peşinden topluluğun önde gelenleri 3 dilde bayram hususi konuşmalarını yaptılar. Sonrasında müzik eşliğinde danslar, bayramlaşma ve yiyecek.
Güvenköy şeklinde bir öteki Ezidi çoğunluğun yaşamış olduğu fakat günümüzde terkedilmiş havası olan köy ise Mağara Köyü. Burada da hem yapılar hem de köyün girişindeki Ezidi mezarlığı kesinlikle görülmesi ihtiyaç duyulan bölgeler içinde.
Buraya kadar gelmişken dünyanın en eski bağları içinde gösterilen Öğündük Köyü’ndeki bağları gezmeli ve bölgede üretim icra eden Midin Şarapçılık’ın ürünlerini denemelisiniz.