İnsan korkunca niçin dişlen birbirine vurur

Korktuğumuzda, ölüm tehlikesi yada bizlere fazlaca hastalık veren bir durumla karşılaştığımızda verdiğimiz tepki, ilk çağlarda yaşayan atalarımızın tepkileri ile nerede ise aynıdır. Acıktığımızda karnımız guruldar, güzel bir yiyecek gördüğümüzde tükürük salgımız artar, kısaca ağzımız sulanır, korkunca çenemiz titrer, tüylerimiz diken diken olur.
Bedenimizin yüz binlerce yıl öncesine ilişkin bu işleyiş düzeni bugün bile etkinliğini sürdürüyor. Fizyolojik olarak taş devri insanlarından farkımız yok, dış tehlikeler karşısında hala onlar benzer biçimde tepki veriyoruz. Sadece günümüzde strese neden olan çağdaş etkenler karşısında bu tepkiler pek yararlı olamıyor.
Bir insan büyük bir çekince yada korku verici vakayla karşılaşınca vücudu otomatikman kendini savunmaya hazırlar. Bunu yaparken karşı tarafla harp için bazı kasları hazır hale getirir, gerekirse kaçmada kullanacağı bazı kasları da seçer.
Öteki canlılarda olduğu benzer biçimde insanda da dişler ve çene savunmanın ana mekanizmalarıdır. Şüphesiz ilk insanlarda bugün yırtıcı hayvanlarda olduğu benzer biçimde saldırmanın da etkili bir unsuruydular fakat evrim sonrası bu işlevlerini kaybettiler.

İşte bu yüzden bir saldırının korkusu hissedildiğinde kalıtımsal olarak ilkin çene ve dişler müdafa pozisyonunu alır. Çenedeki kaslar titremeye adım atar, bu da sanki dişler takır takır birbirlerine vuruyorlarmış benzer biçimde bir görüntü yaratır.
Ayrıca aynı şekilde bacaklardaki kaslara da koşmaya hazırlanma uyarısı gider. Buradaki kaslar da hazırlık halinde titremeye başlarlar. Fazlaca korkan bir insanoğlunun bacaklarının zangır zangır titremesi de bundandır.
Korkunca tüylerimizin diken diken olması da vaktiyle vücutları tamamen kıllarla kaplı atalarımızdan kalmadır. Cildimizdeki her kıl ve saç teli bir küme istemsiz kas hücresi ile donatılmıştır. Korkunca başta kedi olmak suretiyle hayvanların bir çoğunda görülen müdafa refleksiyle bu küçük kaslar kasılır ve tüylerimiz dikleşir.
Üşüyünce tüylerimizin dikleşmelerinin amacı ise ayrıdır. Atalarımız hepimiz benzer biçimde gerektiğinde kalınca giysilerle dolaşamadıkları için vücutlarındaki kıllar onların derilerini soğuktan sakınan bir yalıtım tabakası görevini de görüyordu. Aşırı soğukta bu kıllar dikleşerek daha geniş bir yüzey oluşturuyor ve ısı alışverişini en aza indiriyorlardı. Atalarımızdan genetik olarak aldığımız bu tepki şekli yardımıyla sıcak bir havanın arkasından serin bir meltem çıktığında ürpeririz ve tüylerimiz diken diken olur.

(Toplam: 58, Bugün: 1 )