Franz Kafka Sözleri yazımızla karşınızdayız. Bu yazımızda 20. Yüzyıl edebiyatının en önemli şahsiyetlerinden birisi olan Alman roman ve hikâye yazarı Franz Kafka’nın en güzel sözlerini sizler için derledik. Aşağıdaki başlıklarla ilgili yazıları ilgili bölüme giderek istediğiniz bölüme gidebilirsiniz:
Franz Kafka Sözleri Kısa
Franz Kafka Sözleri – Anlamlı Kısa Sözler
Franz Kafka Sözleri – Güzel Sözler
Franz Kafka Sözleri Tumblr
Franz Kafka Sözleri – Anlamlı Sözler
Franz Kafka Sözleri – Anlamlı Güzel Sözler
Franz Kafka Kimdir?
Şimdiden iyi okumalar dileriz. Umarız Franz Kafka Sözleri yazımız hoşunuza gider.
Friedrich Nietzsche Sözleri yazımız da hoşunuza gidebilir.
Dikkat dağıtan her şey kötüdür.
Yazmak, bir çeşit ibadettir.
Kitaplar uyuşturucudur.
Dar bir çember içinde olmak en saf ve temiz olanıdır.
Hiçbir eksiğim yok. Kendime muhtacım yalnızca.
Aşk çelişkilerle dolu bir tiyatro oyunudur.
İlk izlenimlere hiçbir zaman güven olmaz.
Parmaklıklarımı içimde taşıyorum ben.
Uyu, uyan, uyu, uyan… Acınası bir yaşam.
Kötüyüm, iyiyim; hangisini tercih edersen.
Bir tutsağım ben. Dokunmayın zincirlerime.
Özgürüm ve bu yüzden kayboldum.
İyi, bir bakıma huzursuz edicidir. Yazmak, olağanüstü bir ödüldür.
Dünya ile arandaki savaşta, dünyanın tarafında ol.
Biraz daha uyusam da bütün bu saçmalığı unutsam.
Her dil, kötü bir çeviriden başka bir şey değildir.
Hayatın anlamı, bir gün sona erecek olmasıdır.
Kabul görenden değil, doğru olandan başla.
Bildiklerimi kullanmaktan hoşlanırım.
Âdem’in Cennetten kovulduktan sonra beslediği ilk evcil hayvan yılandı.
Söylediğin her şey sıkıcı ve anlaşılmaz ancak bu, söylediğin şeyin doğru olduğu anlamına gelmez.
İçinde inanç olduğu sürece, en küçük bir hareket bile kutsaldır.
Gerçek ve kalıcı bir değere sahip her şey, daima içimizden bize bir hediyedir.
İnsanlık tarihi, bir gezginin attığı iki adım arasındaki andır.
Sadece bizi yaralayan ve bıçaklayan türden kitaplar okumalıyız.
Yazmak, mutlak bir yalnızlıktır; kendi içindeki buz gibi uçurumlara düşmektir.
Korkum benim maddem, belki de en iyi yanımdır.
Belli bir noktadan sonra, artık geri dönmek gibi bir seçenek kalmaz. Bu noktaya ulaşılması gerekir.
Sahip olmayıp ihtiyaç duymaktansa, ihtiyaç duymayıp sahip olmak daha iyidir.
Benden daha yükseğe koyabileceğim ve böylece erişemeyeceğim bir şeyi sevebilirim sadece.
Bütün hayatımı, onu sonlandırma arzusuna karşı koyarak harcadım.
İnsanlara yakın olmak, kişiyi kendisini gözlemlemeye iter.
Rahatça yaşamak için değil, rahatça ölmek için insanlardan uzak duruyorum.
Aylaklık bütün kötülüklerin başlangıcı, bütün erdemlerin tacıdır.
Bazı kitaplar, kişinin kendi kalesindeki bilinmeyen odaların anahtarıdır.
Her devrim buharlaşır ve ardında sadece yeni bir bürokrasi tortusu bırakır.
Anladığım kadarıyla okul, kişinin bireyselliğini ortadan kaldırmayı amaçlıyor.
Özlü Sözler ile ilgili daha fazla harika yazılarımıza bakmanızı tavsiye ederim.
Uyku, var olagelmiş en masum, uykusuz bir insan ise yaşayan en suçlu yaratıktır.
Yazıya dökülen öpücükler yerlerine ulaşmazlar, yolda hayaletler tarafından yutulup giderler.
Yazılanlar, deneyimlerin ardından kalan tortulardır sadece.
Nesneleri, aklımızdan def etmek için fotoğraflarız. Kitaplarım, gözlerimi kapatmak için bir araç.
Eğer ebediyen var olacaksam, yarın nasıl var olacağım?
İnanç giyotin gibidir; onun kadar ağır, onun kadar hafif.
Gerçek bilginin altında bir perişanlık ve perişanlıktan doğan çocuksu bir mutluluk yatar.
Hepimizin, olabildiğince çabuk uykuya dalarak kaçmaya çalıştığı bir vicdan azabı vardır.
Gerçek kuşkusuzluk öğretmene, sürekli bir kuşkusuzluk öğrenciye düşer.
Yol üstündeki her durakta umutsuzluğun farklı bir şekli bekliyor.
İncil’deki kuş gibi yollanmış dünyaya insan, hiç yeşillik bulamayınca Nuh’un karanlık gemisine geri dönmüş.
Öylece oturuyorum solmuş bir varlık olarak, solmuş ağaçların altında.
Soruldukları anda kendi kendilerini cevaplamayan sorular, asla cevaplanamazlar.
Ortalama bir yaşamın, insanı her türlü başarıya ulaştırmaya yetiyor olması bazen çok şaşırtıcı oluyor.
Rüya, düşüncenin geride kaldığı gerçekliği açığa çıkarır. Yaşamın korkusu, sanatın da dehşetidir bu.
Görevimizin hayatımızla tam olarak orantılı olması gerçeği, hayatımızı sonsuzmuş gibi gösteriyor.
Kıymetli bir insan, kendisinden bir şey istendiğinde onu hemen yerine getirir.
İnsan hiç kimseyi aldatmamalıdır, hatta dünyayı bile aldatıp onu bir zaferden alıkoymamalıdır.
Umudunu yitirme, umudunu yitirmeyeceğin konusunda bile.
Kadın, ya da belki de daha doğrusu evlilik, kabullenmek durumunda olduğunuz hayatı temsil eder.
Don Kişot’un talihsizliği hayal gücü değil, Sanço Panza’ydı.
Bir gösteriş ve rehavet taşkınlığından sonra yapacağın ilk şey temiz bir nefes almak olsun.
Mantık gerçekten de sarsılmaz olabilir ancak, yaşamakta kararlı bir insana direnemez.
Sayısız saklanacak yer, tek bir kaçış şansı vardır, fakat kaçış olasılıkları, saklanacak yer kadar fazladır.
Bu kadar fazla günün sonunda ufacık bir yaşam edeceği hiç aklıma gelmezdi.
Üretkenlik, daha önce asla yapamadığınız şeyleri yapabilme yeteneğine kavuşmaktır.
Dikenli çalı, yol üstündeki büyük bir engeldir. Daha ileri gitmek istiyorsan, yanmasını beklemelisin.
Ararsan bulamazsın fakat aramadığın şey elbet bulunacaktır.
Bir varış noktası var ama ortalıkta yol yok; bizim yol diye kastettiğimiz şey tereddüttür.
İşkence görenler bedenlerini küçümsemezler, çarmıha kadar çıkarılmasına izin verirler. Böylece işkenceleriyle aynı fikirde olurlar.
Kişi sadece az yalan söylediğinde olabildiğince az yalan söylemiş olur, yalan söylemek için en az fırsatı yakaladığında değil.
Anne babaların kullandığı iki eğitim yöntemi bencilliğin doğurduğu tiranlık ve köleliktir; bunların her aşamasını kullanırlar.
Acı çekmek bu dünyanın olumlu bir unsurudur, doğrusu bu dünya ile olumluluk arasındaki tek bağlantıdır.
Cennetten kovulduk, fakat cennet yok olmadı. Cennetten kovulmamız bir bakıma iyi oldu; eğer kovulmamış olsaydık, cennetin yok edilmesi gerekecekti.
Gençlik mutludur çünkü güzelliği görme kabiliyeti vardır. Güzelliği görme kabiliyetini koruyanlar asla yaşlanmaz.
Sevdiğin her şeyi er ya da geç kaybedeceksin, fakat önünde sonunda sevgi farklı bir şekil almış olarak geri dönecek.
Bilgiye sahibiz hepimiz. Bilgiye ulaşmak için özel bir gayret içine giren kimse, belgiye karşı savaşmakla şüphelidir.
Alçak gönüllülük, ahbabıyla en güçlü ilişkiyi kurmasını sağlar kişinin, kişi ne kadar yalnız ve umutsuz olsa da.
Ruhsal bir dünyadan başka hiçbir şey olmaması gerçeği, umudumuzu elimizden alıp bize kesinliği verir.
İki ihtimal vardır: kendini ebediyen küçültmek ya da ebediyen küçük olmak. İkincisi mükemmellik, yani eylemsizliktir; ilki ise başlangıç, yani eylemdir.
Kendime sapladığım bir bıçaksın sen; aşk budur.
Hiç olmadığım kadar belirsizim; hayatın gücünü hissedebiliyorum sadece. Ben ise anlamsız bir şekilde boşum.
Kıyamet gününü bu şekilde adlandırmamızı mümkün kılan tek şey, bizim zaman kavramımızdır, gerçekte o ebedi bir sıkıyönetim mahkemesidir.
Artık ona ihtiyaç kalmadığı bir zamanda gelecek Mesih, varışından ancak bir gün sonra gelecek, son gün değil, bütün günlerin en sonunda gelecek.
Kapının çarpılma sesi duyulmadı; başından büyük bir felaket geçen evlerde âdet olduğu üzere açık bırakmışlardı kapıyı muhtemelen.
Gözleri bağlı birini, bezin arasından bakması için istediğin kadar cesaretlendir, fayda etmez; yine hiçbir şey göremeyecektir.
İnsanların tek hataları sabırsız olmak, yöntem uygulamayı vaktinden önce bırakmak ve bariz bir sorunun etrafını bariz bir şekilde çitle çevirmektir.
Her sözcük, kendilerini kâğıda dökmem için bana teslim olmadan önce, kaçmak için son kez her yolu deniyor.
Tutsak olmak, özgür olmaktan çok daha güvenlidir.
Asla eğilip bükülme; ruhun hafiflemesin, makul olmaya çalışma; kendi ruhunu başkalarına göre biçimlendirme. Onun yerine, en yoğun saplantılarının peşinden git amansızca.
Ölüm, sınıfın duvarına asılmış tarihi savaş portresi gibi çıkar karşımıza. Bizim üstümüze düşen de, hâlâ bu dünyadayken, bu portreyi eylemlerimizle gizlemek ya da yok etmektir.
Kelimeler, sihirli formüllerdir. Beyinde parmak izleri bırakırlar ve bir göz kırpmasıyla birlikte tarihin ayak izleri haline gelirler. Kişi, bir başkasının söylediği her kelimeye dikkat etmelidir.
Derin ve dar bir mezar hayal ederim hep; içinde ikimiz oluruz, kollarımızı birbirimize dolarız, kenetleniriz o halde, ben yüzümü sende, sen yüzünü bende gizlersin, bizi hiç kimse göremez artık.
İnsanlar kendilerini bin bir türlü sıfatlarla yaftalıyorlar. Ben ise kendimi yalnızca “artık onarılamaz durumda olan tiksindirici derecede acınası” olarak tanıtabilirim.
Yaşıyorken kendi hayatıyla uzlaşamayan kişinin, kaderinin üzerine biriken umutsuzluğunu bir eliyle biraz süpürmesi gerekir; diğer eliyle de yıkıntılar arasında neler gördüğünü not edebilir.
Düşüşten niye bu kadar şikâyet ederiz ki? Bilgi Ağacı’ndan yediğimiz için değil, Hayat Ağacı’ndan yeriz diye cennetten kovulduk. Yaptığımız şey suç olmaktan ziyade, bir günah. Bekarlık ve intihar birbirine yakın anlayışlardır; intihar ve kurban olma ise hiçbir anlamda benzeşmezler, evlilik ve kurban olma ise bir bakıma yakın kavramlardır.
Kargalar, tek bir karganın bütün gökyüzünü yok edebileceğini iddia ederler. Ona hiç şüphe yok, fakat bu gökyüzü için hiçbir anlam ifade etmez çünkü gökyüzü, kargaların yokluğu anlamına gelir.
Kötü ara sıra iyinin kılığına girer, hatta tamamen iyinin bedeni içinde hareket eder. Eğer bu gerçek benden başarıyla saklanırsa, nihayetinde yenilirim çünkü bu iyi, hakiki iyiden daha cezbedicidir.
Sanat, gerçeğin göz kamaştırma yollarından biridir. Gerçek olan tek şey garip ve ekşimiş bir şekilde geri çekilen yüzün üstüne vuran ışıktır, başka hiçbir şey değil. İnancı olan bir kimse, mucizelere tanık olamaz. Gündüzleri yıldızları göremez. Mucizeler yaratan kişi şöyle der, “Dünyanın ellerimin arasından kaymasına izin veremem.”
Etrafındaki şeylerin varlığına olan farkındalığım o kadar geçici ki, bu şeylerin bir zamanlar gerçek olduğunu ve artık yavaşça kaybolup gittiklerini hissediyorum daima.
Âşık bir adam ile boğulan bir adamın ortak noktası, ikisinin de çırpınıyor olmasıdır. Bu şekilde âşık olan ahengi, boğulan ise elementlerle olan mücadelesini ifade ediyordur. Hayata başlarken iki göreviniz vardır: çemberinizi gittikçe daraltmak ve bu çemberin dışında bir yerlerde saklanmadığınıza emin olmak için ara sıra kontrollerde bulunmak.
Kişinin dostuyla olan bağı, duayla olan bağına benzer; kendiyle olan bağı ise, mücadeleyle olan bağına benzer ve insan, mücadele etme gücünü duadan alır.
Savaşa davet, kötünün elinde bulundurduğu en etkili baştan çıkarma yoludur. Bu, kadınla savaşmaya benzer; sonu yatağa çıkar. Evli bir erkeğin erdem yolundan sapması, dürüstçe bakıldığında, hiç de keyifli değildir. Kız kardeşlerimin yanında, diğer insanların yanında olduğumdan tamamen farklı bir insan oluyorum. Korkusuz, güçlü, şaşırtıcı, hisli; bir de yazarken dönüşüyorum bu insana.
İnanmak, kendi içindeki yok edilemez cevheri kurtarmaktır, daha doğrusu kendini kurtarmaktır, ya da daha doğrusu yok edilemez olmaktır, hatta daha doğrusu olmaktır.
Odandan çıkmana gerek yok. Masanda otur ve dinle. Hatta dinleme bile, sadece bekle. Kıpırdama, sakin ve tek başına. Dünya, maskesini çıkarman için kendisini sana sunacak, başka seçeneği yok; zevkle ayaklarının altına serilecektir.
Bu hayattaki zevkler hayatın kendisine ait değildir, fakat bizim daha iyi bir hayata yükselme korkumuz ona aittir; bu hayattaki eziyetler de hayatın kendisine ait değildir ancak bu yükselme korkusuyla kendisine çektirdiğimiz eziyet yine hayata aittir.
Kişi, zirveye çıkmak için mücadele etmelidir, özellikle de en dipten başladıysa.
Karda kalmış ağaç gövdeleri gibiyiz. Görünüşte güzelce uzanırlar göğe doğru, küçük bir itiş yuvarlanıp gitmelerine yetecek gibidir. Ama hayır, öyle olmaz, çünkü toprağa sıkı sıkıya bağlıdırlar. Ancak anlaşılacağı gibi, bu bile sadece bir görünüştür.
Bir bakıma şiirsin sen; bütün bir hayatım boyunca çözmeye can atacağım üstü kapalı ayrıntılarla dolusun. Sözcükler ruhunda infilak ediyor ve sen, bu sözcüklerin kırıntılarını ruhani benliğinin gözeneklerinde taşıyorsun.
Eğer bütün sorumluluk senin üzerine yüklenirse, bundan istifade edip sorumluluğunun altında boğulup gitmek isteyebilirsin; fakat eğer çabalarsan, üzerine hiçbir şey yüklenmediğini, aslında senin sorumluluğun ta kendisi olduğunu fark edeceksin.
Ve böylece baylar, öğrendim. Evet, öğrenmeniz gerektiğinde öğrenirsiniz; başka bir çıkar yolunuz kalmayınca öğrenirsiniz, hem de acımasızca. Elinizde bir kırbaçla kendi başınızda dikilirsiniz; en ufak bir direnişle karşılaşınca, kırbaçlarsınız sırtınızı.
Sanat, gerçeğin etrafında dolaşır fakat kendini yakmaya hiç niyeti yoktur. Sanatın yeteneği, daha önce fark edilmemiş olan ışık demetlerinin, karanlık bir boşlukta, güçlü bir şekilde yakalanabileceği bir yer bulmasında yatar.
Gerçek daima bir uçurumdur. Kişi, tıpkı yüzme havuzunda yaptığı gibi, şeylerin iki kat aydınlatılmış yüzeyine daha sonra yeniden kahkaha atarak ve nefes almaya çabalayarak çıkmak için, günlük önemsiz deneyimlerden oluşan titrek atlama tahtasından atlayıp suyun derinliklerine dalmak zorundadır.
Her insan kendi içinde bir oda taşır. Bunu ispat etmek için dikkatle dinlemek yeterlidir. Mesela geceleyin, etraftaki her şey sessizliğe gömülmüşken biri hızlı hızlı yürür ve bir başkası kulak kesilip onu dinlerse, duvara sağlam bir şekilde bağlanmamış bir aynanın tıkırtılarını duyabilir.
Hayatın ebedi ihtişamı, tüm doluluğuyla her birimize pusu kurmuş fakat gözden uzak, çok derinlerde, görünmez ve çok uzakta bekliyor. Ancak yine de bekliyor; düşmanca değil, isteksiz değil, sağır hiç değil. Eğer doğru sözcükler bulup doğru ismiyle çağırırsanız, gelecektir.
Kötüyü özümsediğin ve sindirdiğin art niyetler aslında sana değil, kötüye aittir. Hayvan, sahibinin elindeki kırbacı çekip alır ve efendi olmak için kendini kırbaçlar; fakat bunun, efendisinin kırbacının ucundaki yeni düğümün neden olduğu bir hayal olduğunu bilmez.
Hepimizin kanatları var ama hiçbir işimize yaramıyorlar; eğer yapabilseydik, hiç beklemeden koparır atardık onları.
Her birimizin yer altından çıkmak için kendi yöntemi var, benimkisi de yazmak. Bu yüzden yaşama devam etmemin tek yolu yazmaktan geçiyor, dinlemekten veyahut uyumaktan değil. Yazarak huzura kavuşma olasılığım, huzurla yazabilme olasılığımdan çok daha yüksek.
Loş ve küçük ışıklı eski azizler gibi, karanlık köprülerden geçen insanlar. Kuleleri alacakaranlığa gömülmüş eski kiliseler gibi, gri gökyüzünde gezen bulutlar. Mermer tırabzana sırtını yaslamış akşam sularını izleyen, ellerini eski mezar taşlarına koymuş birisi.
Zerre kadar anlamadıkları şeyler hakkında konuşuyorlar. Sırf aptallıkları sayesinde kendilerinden bu kadar emin olabiliyorlar.
Evrenin sonsuz bir genişlik ve bolluk şeklinde tasarlanması, emek sarf edilmiş bir yaratışın ve özgür bir hür iradenin aşırıya kaçılmış bir karışımın sonucudur.
Ruhu gözlemleyen kişi, ruhun içine nüfuz edemez fakat onunla temas kurabileceği bir boşluk bulur mutlaka. Bu temasın bilinmesi, ruhun dahi kendisini tanımadığını gösterir. Bu yüzden ruh, gizli kalmalıdır. Şayet bu boşluktan giren kimse orada ruhun haricinde başka bir şey bulsa, bu çok hüzünlü olurdu ama orada başka bir şey yok.
Dünyadan vazgeçen bir kimse, bütün insanları sevmek zorundadır çünkü, onların dünyasından da vazgeçmiş sayılır. Bu nedenle insanın gerçek doğası hakkında birkaç ipucu yakalamaya başlar ve kendisinin de onunla eşit koşullarda olduğunu varsayarak, bu gerçek doğanın sevilmekten başka hiçbir becerisinin olmadığını görür.
Hayat şaşılacak kadar kısadır. Geriye dönüp bu söze bir baktığımda, hayat bana o kadar küçük görünüyor ki, mesela bir gencin atıyla komşu köye gitmeye karar vermesinden ve sıradan mutlu bir ömrün, böyle bir yolculuğa çıkmak için gereken zamana bile yetmemesi olasılığından korkmamasına anlam veremiyorum.
İnsan eylemlerinin insanlarca yargılanması hem doğru hem de geçersizdir; yani ilk başta doğrudur fakat sonrasında geçersizdir. Yargı kelimesi doğrudur fakat yargının kendisi geçersizdir. Yalnızca taraf olan bir kimse gerçekten yargılayabilir, fakat bir taraf olarak yargılayamaz. Bu nedenle, yargılamak dünyada hiçbir şekilde mümkün değildir, yalnızca zayıf bir pırıltı saçması dışında.
İnsanlar, birbirlerine sevgiyle yardım ederek bütün güçleriyle birbirlerini sürükledikleri bir cehennemin kıyısında duruyorlar. Birbirlerine iplerle bağlılar; içlerinden birinin ipinin gevşemesi ve o kişinin bir şekilde diğerlerinden ayrılıp boşlukta sallanmaya başlaması yeterince kötü bir durum; iplerin kopması ve o kimsenin düşmesi ise dehşet verici. Bu yüzden diğerlerine sıkıca tutunmalıyız.
“Eyvah!” dedi fare, “Dünya her gün biraz daha küçülüyor. Başlangıçta o kadar büyüktü ki korkmuştum, durmadan koşmuş ve çok uzaklarda sağda ve solda uzanan duvarları gördüğüme sevinmiştim, fakat bu uzun duvarlar birbirine o kadar büyük bir hızla yaklaştı ki, artık son odadayım ve düşmek zorunda kaldığım bir tuzak duruyor köşede.” “Sadece yönünü değiştirmen gerekiyor,” dedi kedi ve fareyi yedi.
Bu dünyada aşkımızı götürebileceğimiz, köyde veya başka bir bölgede tek bir rahat yer bile olmadığını düşünsem de, daima ve aralıksız olarak, bitmek tükenmeksizin seninle olmaktan daha büyük bir mutluluk tasavvur edemiyorum, öyle ki; derin ve dar bir mezar hayal ederim hep; içinde ikimiz oluruz, kollarımızı birbirimize dolarız, kenetleniriz o halde, ben yüzümü sende, sen yüzünü bende gizlersin, bizi hiç kimse göremez artık.
Anlamaya başlamanın ilk belirtisi, ölme isteğidir. Bu hayat dayanılmaz görünür, bir başkası ise ulaşılmaz. Kişi artık ölmek istediği için utanmaz; o nefret ettiği eski hücreden çıkarılıp zamanla nefret etmeye başlayacağı yeni bir hücreye kapatılmayı ister. Bu sevk sırasında hapishane müdürüyle koridorda karşılaşacağına ve müdürün kendisine bakıp, “Bu mahkum tekrar hapsedilmesin, onun benimle gelmesi gerekiyor,” diyeceğine inanır.
Beni öldürmezsen, bir katilsin demektir.
Eğer okuduğumuz kitap bizi kafamızın ortasına inen bir yumruk gibi sarsmıyorsa, niye boşuna okuyalım ki? Bizi mutlu etsin diye mi? Tanrım! Mutlu olmak için kitap okuyorsak hiç kitabımız olmasın daha iyi; bizi mutlu eden o kitapları yeri geldiğinde kendimiz bile yazabiliriz. Bizi yıkıma uğratan ve derin bir kedere boğan kitaplar okumalıyız; öyle ki bir kitap, kendimizden daha çok sevdiğimiz birinin ölümüne tanık olmuş kadar, ormana sürgün edilip herkesten uzaklaşmış kadar, bir intihar kadar etkilemeli bizi. Bir kitap, içimizdeki donmuş denizin ortasına inen bir balta olmalıdır.
Modernist bir yazar olarak görülen Franz Kafka, o dönem Avusturya Macaristan İmparatorluğu sınırları içerisinde yer alan Prag’da dünyaya gelmiştir. Babası ile hiçbir zaman iyi ilişkiler kuramayan Kafka, annesinden de çok şefkat görmemiş, sevgiden bir hayli uzak büyümüştür. Zor bir baba ve ezik bir anne ile başlayan ilk sınavı onu derinden etkileyen aşklarıyla devam etmiştir. Kafka 40 yıllık ömür yolculuğunu tıpkı hikayelerindeki karakterler gibi mutlu sona ulaşamadan tamamlamıştır.
Eserlerinde babasıyla olan ilişkisini hem acı hem de nefret dolu sözlerle sık sık dile getirmiş Kafka. 1908 ile 1912 yılları arasında siyaset ve toplumsal olaylarla ilgilenmiş, ayrıca İbranice öğrenmeye merak salmıştır. Hayatı boyunca birkaç kez nişanlanmasına rağmen, hiçbir zaman evlenmemiş, Kafka! 2 kez nişanlandığı Felice Bauer ile 1912 yılında, evli bir kadın olan Milena Jesenka ile 1920’de tanışmış, hayatının son yıllarında ise Dora Diamant ismindeki bir çocuk bakıcısına aşık olmuştur.
1917 Ağustos’unda başlayan kanlı öksürükler, o dönemlerin ölümcül hastalığı vereme yakalandığı acı gerçeğini belli etmiş Kafka’ya. 1918 yılının sonlarında da İspanyol gribine yakalanmıştır. 1924’te Berlin’de ulunan yalnız adam Kafka, hastalığı yüzünden yemek yiyemeyecek duruma gelmiş ve 3 Haziran 1924’te Klosterneuburg’da 41 yaşında hayata veda etmiştir.
Ölümünden çok daha önce, sadık dostu Max Brod’a belirttiği eserler dışında bütün çalışmalarını yok etmesini vasiyet etmiştir. Max Brod, Alman orduları Prag’a girmeden önce eserlerini ülke dışına kaçırmayı başarmış. Ve dünya edebiyatı Franz Kafka gibi önemli bir edebiyatçının eserlerini tanıma şansı bulmuştur.
Franz Kafka’nın yaşadığı dönemde yayımlanan en bilinen eserleri; Ein Damanbrevier, Dua Eden Adamla Sohbet, Sarhoşlarla Sohbet, Brescia’daki Uçaklar ve Büyük Gürültü’dür. Ölümünden sonra yayınlanan önemli eserlerinden bazıları ise; Baba’ya Mektup, Dava, Milena’ya Mektuplar, Şato ve Gezinti’dir.
Yeni Düzenlemenin Amacı Yeni düzenleme, 1 Ocak'tan itibaren 60-65 yaş aralığındaki bireylerin toplu ulaşımda daha…
Emeklilere Yılbaşı İkramiyesi Verilecek mi? Gözler Hükümetin Açıklamasında Yılbaşı yaklaşırken, emeklilerin en çok merak ettiği…
Uzak Şehir 6. Bölüm Özeti Uzak Şehir dizisi, her bölümünde izleyicilere yoğun duygusal deneyimler sunarak…
Akut Bakteriyel Rinosinüzit AKUT BAKTERİYEL RİNOSİNÜZİT Akut rinosinüzit, paranazal sinüs mukozasının enflamasyonudur. Burun mukozası da…
Akut Otitis Media AKUT OTİTİS MEDİA Akut otitis media (AOM) orta kulak ve havalı boşluklarının…
Yeni bir araştırma, çocuklukta takım sporlarının çocukların beynini keskinleştirmeye yardımcı olan özel bir şey olabileceğini…