Kameralar dünyayı insan gözünün görebildiği şekilde göremediği için, görüntümüzü kimi zaman bizlere “doğru” gelmeyen bir halde tekrardan üretmekte. Fotoğrafçılık, 1800’lerin ortalarından bu yana ortak görsel kültürümüzü besliyor ve bunun kısa sürede değişmesi de pek mümkün değil.
Sadece kameraların bizi görme biçimini tamamen denetim edemesek de, yapabileceğimiz şeyler ve görüntülerimiz üstünde daha çok denetim sahibi olmak için öğrenebileceğimiz bazı ipuçları mevcut. İşte kameralar size döndüğünde aklınıza getireceğiniz birkaç tavsiye…
Iyi mi görünmek istediğinizi belirleyin
Bir ihtimal toplumsal medya hesaplarınız için yeni bir profil resmine ihtiyacınız var ya da LinkedIn’de ya da değişik ustalaşmış platformlarda sizi temsil edecek bir fotoğraf aramıştınız… Sağlam bir portre, bazı temel detayları hatırladığınız sürece, doğru zamanda doğru izlenimi vermenize destek olabilir. Ilk olarak fotoğrafın hedef kitlesini düşünün; ne anlatmaya çalışıyorsunuz?
Profesyonellik mi? Şamata mı? Yoksa bambaşka bir şey mi?
Daha geleneksel türden bir görüntünün peşindeyseniz, vücudunuzu kameradan ortalama 45 aşama uzağa yerleştirmeyi ve başınızı “iyi tarafınız” (bildiğiniz gibi) daha belirgin olacak şekilde ona doğru çevirebilirsiniz. Okulda fotoğraf çekiliyor havasından kaçınmak istiyorsanız ise kameraya direkt dönerek tüm dişlerinizi göstermeyin. Kurnaz bakışlar ve ince gülümsemeler megavatlık bir sırıtış kadar sert vurabilir.
Ayrıca, yüzünüzün oldukça büyük görüneceğinden endişeleniyorsanız, fotoğrafı kamerasını göz hizanızın birazcık üstünde ve aşağıya bakacak şekilde çekmeyi deneyin.
Portreler için selfie kamerasından kaçının
Pek oldukça telefonun ön tarafındaki kameralar sandığımızdan daha geniş bir görüş alanı yakalıyor; bunu çoğu zaman yüzünüze ne kadar yakın olduklarıyla birleştirirseniz, kendinizin birazcık çarpık bir görüntüsüne haiz olabilirsiniz. En iyi neticeleri elde etmek için sevdiğiniz birinden sizin için fotoğrafınızı çekmesini isteyin yada bu mümkün değilse bir tripod kullanın.
Işığınızdan en iyi şekilde yararlanın
Söz mevzusu fotoğraflar tamamen yüzünüzle ilgili, bu yüzden mümkün olduğunca parlak bir halde aydınlatmak istiyoruz değil mi? Sadece şunun altını çizmemiz gerek; istediğimiz şey bolca ve yumuşak ışık, sert değil. Başka bir deyişle: Telefonunuzun flaşını direkt kullanma dürtüsünden kaçının.
Flaş yerine, keskin gölgeler oluşturmadan yüzünüzü vurgulayabilecek yumuşak aydınlatma sağlamanın yollarını arayın; mesela bir tül perde ile örtülmüş büyük bir pencerenin yanında durmak yada açık renkli bir duvardan flaşı yansıtmak benzer biçimde.
Kimi zaman ışık kaynağının (güneş, pencere yada başka bir şey) arkanızda olduğu bir fotoğraf çekmeniz de gerekebilir. Bu bilhassa gezi ederken yaygındır ve ilgi çekici bir noktayı yakalamak sizin ona verdiğiniz tepkinizi yakalamak kadar önemlidir. Bu tür durumlarla baş etmek zor olsa da bu ipuçları size destek olabilir.
Açılarınızı kullanın
Arkanızdaki ışığın işinize yaraması için elinizden geleni yapın. Yüzünüzün hatlarını yakalamasına destek olmak yada ışık kaynağının önüne bir şey denk getirmek için kendinizi tekrardan konumlandırarak ışığın sertliğini azaltabilirsiniz. Başka bir deyişle; birazcık hareket etmekten korkmayın.
Gerekirse RAW formatında çekim yapın
Kimi zaman fotoğraf çekerken ışıklandırma mevzusunda pek bir şey yapamazsınız; sadece düzenleme zamanı ulaştığında hâlâ seçenekleriniz mevcut. Yeni akıllı telefonların ve dijital kameraların bir çok, düzenleme yükünü üzerinize yükleyen, dokunulmamış bir dosya formatı olan RAW formatında görüntü soruşturma özelliğiyle beraber gelir.
Daima gereksinim duymayacağınız bu özellik size son ürünün iyi mi görüneceği mevzusunda daha çok denetim sağlayabilir. Telefonunuzdaki yerleşik düzenleme araçları burada hakkaten yararlı olacaktır; teknik ayrıntılara fazla saplanmadan bu dosyaları düzenlemenize olanak tanır.
Flaşı deneyin
Gün içinde fotoğraf çekiyorsanız telefonunuzun/kameranızın flaşının otomatikman açılmama ihtimali oldukça yüksek. Yüzünüz birazcık karanlık görünüyorsa flaşı açmayı deneyin. Sonucu trajik bir halde değiştirmeyebilir sadece yüzün bir miktar daha aydınlatılmasına destek sağlar.
Muhtemelen pek “siz” benzer biçimde görünmediğini düşündüğünüz en azından birkaç fotoğrafınız vardır. Işığı kamera sensörlerine değişik şekillerde odaklayan kamera lensleri burada kısmen suçludur sadece tuhaflıklarını açıklamanın değişik yolları da bulunuyor. İşte cebinizde bulundurmanız ihtiyaç duyulan üç püf noktası.
Kameranızı zekice seçin
Ultra geniş lensli kameralar çoğu zaman akıllı telefonlarda bulunan birçok kamera seçeneğinden yalnızca biridir ve bir sahnenin tüm kapsamını yakalamak için mükemmeldir. Peki dezavantajı ne? Bilhassa yüzünüz çerçevenin köşelerine yakınsa, çoğu zaman yüzünüzü deformasyona uğramış ederler. Ultra geniş lens kullandığınızda yüzünüzün ortasının, kullanmadığınız duruma bakılırsa kameraya doğru daha çok çıkıntı yaptığını farkına varacaksınız. Yüzünüzün gerçeğe mümkün olmasıyla birlikte yakın görünmesi için telefonunuzun kamerasını 2x yada civarında bir yakınlaştırma ile kullanabilirsiniz.
Bunun için hakkaten iyi bir nedeniniz olmadığı sürece genel olarak insanların odak noktası olduğu fotoğraflar çekerken bu lenslerden uzak durun.
Telefonlardaki hususi zoom kameraları yada tele lenslere haiz kameralar bazı durumlarda benzer şekilde faydalıdır; hareket etmek zorunda kalmadan bir kişinin yüzüne yaklaşmak için oldukça kullanışlıdırlar. Bununla beraber, kimi zaman fotoğraflarda yüzünüzün daha düz ve daha geniş görünmesine niçin olabilirler. Peki bizim tavsiyemiz ne? Görüntünüz üstünde ne benzer biçimde bir etkiye haiz olduklarını görmek ve neyin çekici görünüp neyin görünmediğini idrak etmek için kameranızın odak uzunluklarıyla oynayın.
Mesafenize dikkat edin
Kamera yüzünüze ne kadar yakınsa, kendisine en yakın olan kısımları aşırı vurgulama olasılığı da o denli yüksektir. Bu çoğu zaman burnunuz anlamına gelir ve asla kimse o şeyin oldukça fazla yer kaplamasını istemez! Bazı akıllı telefon selfie kameraları bunu düzeltmeye çalışır sadece en organik neticeleri elde etmek için kendinizle kamera içinde minimum üç metre mesafe bırakın.
Fotoğrafı çevirin!
Pek oldukça insan kendilerini çoğunlukla ayna vesilesiyle algılıyor; bu da selfielerde yüzlerinin yeni bir versiyonunu görüyorlar… Bildiniz o hali; enteresan… Kendinizin aynadaki görüntüsünü tercih ediyorsanız ve söz mevzusu acayip hissi öteki insanların yaşamasını istiyorsanız sonuçların daha tanıdık gelmesi için görüntüyü çektikten sonrasında çevirebilirsiniz.
iPhone’unuz var ise, bu çevirmenin otomatikman gerçekleşmesi için Ayarlar -> Kamera -> Ön Kamerayı Yansıt’a gidin.
Bu ipuçları bir tek bir başlangıç; kullandığımız kameraların görülme şeklimizi ve dünyayı görme şeklimizi iyi mi etkilediği hakkında öğrenilecek daha oldukça şey var. Sadece bu temel bilgilerin bazılarında ustalaşırsanız ve bir sonraki fotoğraf çekmeye başladığınızda bu tarz şeyleri aklınızın bir köşesinde tutarsanız, görünüşünüzü yada gördüğünüzü beğenme şansınız oldukça daha yüksek olacaktır. Bunu kim istemez değil mi?
Kaynak: The Washington Post / Metin Aktaşoğlu tarafınca Türkçeleştirildi