Fransız, İsviçreli, Amerikan ve İspanyol üyelerden kurulu bir grupsunuz. Bu çeşitliliğin çalışmalarınızda etkisi ne yönde oldu?
Hepimizin farklı ülkelerde büyümesi elbette müziği nasıl hissettiğimizi ve farklı tarzlarda müziklere verdiğimiz tepkileri etkiledi. Ayrıca tabi ki her birimizin geldiği kültürü de müziğe yansıtmamızı sağladı. Farklı enstrümanlar, farklı şarkılar, farklı düzenlemeler dinlemeye başladık. Ve bunun da bizi çok zenginleştirdiğini düşünüyoruz.
Opera sanatı ve popu bir araya getiriyorsunuz. Bu birleşimi insanların tepkileri ne yönde oluyor.
Biz operadan ziyade güçlü seslerle pop yapan bir grubuz. Ben pop eğitimliyim; diğer arkadaşlarım opera eğitimli. Bu tabi ki vokal tekniğine çok yansıyor. Ve pop parçalarını bu farklı vokal tekniği ile yorumluyoruz. Bu da bizi diğer pop vokallerden farklı kılıyor.
İstanbullu izleyici sizi çok seviyor. Sizce bunun nedeni nedir?
Farklı milletlerden gelen müzisyenlerin ortaya çıkardığı sentezi sevdiklerini düşünüyorum. Biz de Türkiye’yi çok seviyoruz. Bunu hissettiklerine de inanıyorum.
Albinoni’den Queen’e uzanan bir repertuara sahipsiniz. Seslendireceğiniz parçaları seçerken nelere dikkat ediyorsunuz?
Dördümüz ve şov yönetmenimiz Zenon ile birlikte oturup konuşuyoruz, tartışıyoruz, karar veriyoruz. Mutlaka bir orta noktada buluşuyoruz. Hiçbir sıkıntı olmuyor; Aslına bakarsanız çok basit ve kolay oluyor.
Farklı dillerde şarkılar seslendirdiniz. Türkçe bir şarkıyı da buna eklemeyi düşünür müydünüz?
Şu anda planlanmış bir proje yok ama neden olmasın?
Son olarak Türk izleyicilere bir mesajınız var mı?
İstanbul’a dönüyor olmakta ötürü çok heyecanlıyız. Görülmesi gereken yerleri tekrar ziyaret edip tarih ve kültürünüzü inceleyeceğiz. Bunun yanı sıra her şeyden öte Türk müzikseverlerle birlikte olacağımız için çok mutluyuz