Edip Cansever Sözleri yazımızla karşınızdayız. Edip Cansever Sözleri yazımızda ünlü Türk şairi ve İkinci Yeni Akımının en büyük şairlerinden Edip Cansever’e ait en güzel Edip Cansever Sözleri Aşk, Edip Cansever Sözleri Tumblr, Edip Cansever Sözleri Anlamlı, Edip Cansever Sözleri Instagram ve Edip Cansever Sözleri Kısa bulunmaktadır.
Beğenmeniz dileğiyle sizleri Edip Cansever Sözleri yazımızla baş başa bırakıyoruz.
Oysa hep yanımdasın, seninle her şey yanımda, kırık dökük de olsa yanımda.
Seni sevmek intihar da
Sevmemek ihtimal bile değil…
buluşur çok uzaktan ellerimiz
ve nasıl göz gözeyiz ansızın bir infilak.
Seni yanımda gezdiriyorum aşk kelimesi.
Düş sensin
Açtın mı kapısını balkonunun
Saksıda görünen de sen
Sulayan da senin elin.
Öyle dağıldık ki hepimiz, her günün geçmesi yeni bir gerçek oluyor. Seninle her uzaklık gibi böyle…
Suyu tutmak gibi bir şeydi hepsi
Günler seni anımsadığım zaman.
Kim ne derse desin, tek bir gerçeği vardır aşkın; karşındakinin adam olup olmadığını, âşıkken değil ayrılırken anlarsın.
Ve nasıl göz gözeyiz ansızın bir infilak.
Tek ihtiyacım neydi biliyor musun? Bir papatya yaprağı daha…
Kaçınılmaz bir yalnızlık seninkisi.
Ayrıca katı, ilgisiz, iğreti…
Ben senin yanında, bana bakan yüzün solana kadar, sen ”dur” diyene kadar, ölüm bize gelene kadar kalacaktım.
Ben her şeyi artık unutuyorum.
Ama o geçerken ne yalan söyleyeyim
şuramda bir ağrı duydum.
Özlemim sanadır, varsın kar yağsın, daha yağsın seni arındırıncaya kadar.
Nazım Hikmet Sözleri yazımızı da beğeneceğinizden eminim.
günlerdir ilk olarak güldüm, gülümsedim
yıllardır ilk olarak
sanki ilk gözyaşının tarihini buldum, üstünü çizdim…
Ben doğduğum günkü kadarım, sense bir ölüm sonrası güzelliğinde…
Sensin,
İyi anlarsın beni,
Gözlerine başka türlü bakıyorum.
yalnızlık, sevmeyi bilmeyenlerin icadıdır.
Bu aralar ellerim hep üşür benim. Doktor “kansızlık” der, ben “sensizlik” deri
seni sevmek bu kadar mı?
o benim yaşadığımdır.
Oysa “Allah sevdiğine kavuştursun…” diyen hiç bir dilenciyi boş geçmemiştim ben…
Sorma bana nereden geldim, neyim diye.
Anlaştık işte seninle, konuşmasak da…
çok şeyleri kadınlar için yaptım, kadınlar onlar ki yokmuşum gibi sevdiler beni.
Aşk üzerine en güzel sözleri arıyorsanız Özdemir Asaf‘ın aşk sözlerini mutlaka bakmalısınız.
Bana “kalbimdesin” deme. Bilirsin; kalabalık yerleri sevmem.
Elbette bir ustalıktır bizim sevgimiz. Mutlu bir yolcu gibi yol kenarlarındakilere el eden.
Kısa bir gülümseme yürüdü dudaklarından. Benim dudaklarıma da geçti…
Beni ara. Beni bul. Elbette sarıl bana.
Arada mektup yazıyorum sana…
Ah, olmayan sana.
Hiç olmadın ki!
Yalnızken ve senden bunca uzakta
Öyle soğuk, öyle anlamsız ki her şey..
Ben biraz ‘ertesi gün’ gibiyim.
Eksiğim.
Unutkanım.
Öyleyim.
Yani yaşıyor olmak,
yaşamakla bağdaşmaz bazen.
Ve ben ki hazırımdır bir süre unutulmaya ama hep sorulur gibidir benden: ben şimdi ne yapsam acaba.
Anlaşılmak! -değil mi ama-
Sanki kimsenin olamaz…
Kuru gök, kuru bir yağmur bırakırdı sesimize.
Çok uzaklarda çok düşündüğümüz bir şey solar solar solardı.
Kim? Ne zaman? Hangi ülkede yaşamış?
Bilen yok, hepsi o kadar.
Toparlanıyorduk, susmuştu ağustos böcekleri de.
seni anlamayan insanlarla muhatap olmak mı yoksa derdini anlatamamak mı daha üzücü bilemedim ama anlaşılmamak çok fena.
Biliyorsunuz ya bir ağrısı vardır gitmenin. Nereye, ama nereye olursa gitmenin hüzünle karışık bir ağrısı.
Ve her şey bir yudum su içip başını yastığa koyan bir hasta gibi kaldı.
Duygular, zamanlar da bir çeşit insan mıydı yoksa?
Kuş sürülerinden bir duvar,
Hangi kuşu çeksem ölüyor avucumda.
Bir plak gibi dönüyor gökte mavilik.
köpekler de olmasa,
kim bakar uzaklara?
sütten kesilmiş çocuk mudur ki canım.
canımı yatıştırdım, susturdum.
Gülemiyorsun ya, gülmek
Bir halk gülüyorsa gülmektir
Ne kadar benziyoruz Türkiye’ye Ahmet Abi.
Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
Ve dağılmış pazar yerlerine memleket…
Tek bir çivinin bile çakılmadığı bu ıssız kasabada bir yeryüzü kahvesinin durumsuz garsonuydum…
Anısı işsizliktir. Acısı bilincidir. Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan…
Ne kadar mendil varsa o kadar acılıyım.
Her iki gün arasında
Bir titreyiştir yüreklerimiz…
Doğasın sen, doğasın, yarat beni yeniden.
Ey yalnızlığımı kuşatan yalnızlık.
temmuzlar kedi yavruları gibi sokulurken ağustosa
ve ağustoslar eylüle
bir yol alış duygusudur ki, biliriz
insanlar zamanlardan önce boğulur
Sanki kar yağışlarının ardından
Uzun süren kar yağışlarının ardından
Sevimsiz bir lunaparkta
Kimsesiz bir atlıkarıncaydım.
ölüler ki bir gün gömülür.
içimizdeki ölüler,dısımızdaki ölüler…
insan yasıyorken özgürdür.
Üstüme pek uymayan bu yalnızlığı ben
Taşımışım bir yolcu gibi
Çocukluğumdan bu yana.
İşte şu yağmur, işte şu balkon, işte ben…
Ben dediğim koskocaman bir oyuk..
Ve gittikçe sıkılmaktır ülkesi sıkıntının
Sanki bir yokluğa, bir çaresizliğe bakar gibi…
Boynu bükük duruyorsam eğer
İçimden öyle geldiği için değil
Ama hiç değil!
Unutulmuş gibiyim ben. Ve insan bir bakıma unutulmuş gibidir. Bilmem ki, nasıl anlatmalı? Yalnız bile değilim.
Çiçekler ağaçlarda kalsın, uçurtmalar göklerde…
Haziran, temmuz, ağustos birbirine sokulsun…
Ne olur bu böyle olsun.
Ben ki bir ölüyü beklemekle geçirdim geceyi. Bir ölüyü ve ölünün bütün inceliklerini.
Uykuya baktığım yol uzamakta. Uyumak, nasıl uyumak, daha bilmiyorum…
Ben demiştim, bir gün canımız sıkılacak.
Bu kadar sıkıntının içinde…
İnsanlara uzaklık vurma…
Ama herkes ki kendisi olsun.
Sonra herkes kendisi olsun.
Bir gün herkes kendisi olsun.
Yalnızlığım; geveze hatalarım övülüp, sessiz erdemlerim eleştirildiğinde başladı.
içime siner mahallenin kokusu.
gökyüzü karışıksa kuşların işi.
ya içim içime sığmıyorsa,
ne denir, kötüdür insanların gidişi.
ama biz dağınık kaldık. sevgimizle sevgisizliğimizle mutluluğumuzla mutsuzluğumuzla özlemlerimizle, yitikliklerimizle her neyse…
Bizlere dadanan her yakıcı umutsuzluk, her küstah acı, bir güzelliğe, bir yaşama direncine dönmek zorundadır.
Gökyüzü karışıksa kuşların işi! Ya içim içime sığmıyorsa? Ne denir; kötüdür insanların gidişi.
Her şey birbirini ve her şey, her şeyi emdi. Var yok’a dönüştü, yok var’a ama biz yenemedik arta kalan olmayı.
kim ne derse desin ben bu günü yakıyorum yeniden doğmak için çıkardığım yangından.
Acımaktan bir zamansın ki bazan susarsın. Çocuklar büyükler gibi konuşur sefaletten.
kötü günleri daha kötüsünü yaşayarak unutabilmek ve bu döngüde mutlu anlar yakalayabilmektir hayat.
Demek ki ben mutsuzum,
tuhaf bir su içmişim de sanki içim görünüyor.
gözlerim buzdan,
içimde yaz kırıkları.
Yalandır kısalığı yaşamın.
Ve özellikle insan dediğimiz şey, inançlı bir insan soyunun parçasıysa…
Bomboşuz, korkuyoruz da…
Bunu anlatmak için şehirde bayram vardı.
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar…
Bilmezlikten gelme Ahmet Abi
Umudu dürt
Umutsuzluğu yatıştır…
Mutsuz olmak için milyonlarca neden varken ben neden mutlu olmayı seçeyim ki? Daha doğrusu nasıl seçeyim…
Avuçlarımı yüzüme kapatıyorum.
Ben kapatır kapatmaz
Evet, biliyorum, iki kere karanlık.
Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar ve dağılmış pazar yerlerine memleket.Gelmiyor içimizden hüzünlenmek bile
Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
Uzandı masaya sonsuzu koydu.
Kıskanıyorlar, hepimizi kıskanacaklar. Güç iştir çünkü bir tarihi insan gibi yaşamak. Bir hayatı insan gibi tamamlamak güç iştir.
Unutulmak ölüme en yakın sokaktır kahramanım ve ben ki yatınca belki kim olmaya uyuyacağım. Ah, herkes bir gün kendi olacak! Uyuyalım…
Çünkü insan yalnızken kat ettiği yollardan ne zaman geri dönse yeni bir haber getirir.
soruyorum kendime
sıkıntıgillerden biri olarak
bu dünya kaç boğumlu.
Hiçbir şey yalnız kalmıyor bu dünyada; insandan başka.
İktidara, devlete bulaşmaz Türk şairleri. Korkudan. belediyecidir onlar. Kaldırımlardan, çukurlardan yakınırlar bir ömür boyu.
ben gözlükten, taş hamurdan ve çarşaflardan ve biraz hiç çağrılmamaktan yapılmış Yakup. uyumak istiyorum.
Anılarda görünür, düşlerde görünmez insan.Düşlerde görünen anlamlardır.Özelliklerdir bir de belli belirsiz. Ve İnsansız anı yoktur. Var mıdır?
Acılar da acılaşıyor gittikçe sanki, bir azarlanmayla ölümünü düşünen çocuklar gibi..
Ben bu şehirde yoktum, bu korkunç uğultular.
Bir çölde susuyordum yanımdan fışkırdılar..
Kısacası anlamak yordu beni. Ya bir aslan parçasıyım ya da bir aslan parçalamış beni…
Ve umutlar sonsuzdur. Çünkü en büyük yaslar en büyük ölümlerden sonra tutulur.
Ve hazırlıklı değildim ve bildim. Ben suyun bir dakika durduğu, durunca boğulduğu bir yerdeyim.
kim olursa olsun günün sonunda herkesin amacı evine dönmek. evden hiç çıkmamak daha iyi o zaman.
Sıkıntı var,
Boğuntu var,
Tedirginlik var,
Çirkinlik, yalan her şey var.
Ama hep UMUT var,
Her şeyin içinde…
İçimde kara kara bulutlar sallandı. ki sallandılar, dışarı yağamadım. ve yenildim ve sustum.
Gülemiyorsun ya,
Gülmek
Bir halk gülüyorsa gülmektir…
Alıp başımı gitmek isterdim.
İsterdim ama kalırdım.
İğrenmenin, tiksinmenin en eskisiyim.
İki eşya arasında bir hiçlik.
Ne iskemle, ne masa, tam orda tökezlenirim.
demek ki ben mutsuzum,
tuhaf bir su içmişim de sanki içim görünüyor.
gözlerim buzdan,
içimde yaz kırıkları.
Acılar da acılaşıyor gittikçe sanki, bir azarlanmayla ölümünü düşünen çocuklar gibi.
Ve herşey dönüştü işte
Kahverengi bir çarşambadan
Sapsarı bir Cumartesiye.
Çocuklar ekmek yiyorlar gibidir sesin
Ön dişleriyle belli belirsiz
Kuş sürülerinden bir duvar,
Hangi kuşu çeksem ölüyor avucumda.
Ve ben ki hazırımdır bir süre unutulmaya ama hep sorulur gibidir benden: ben şimdi ne yapsam acaba.
bırakıp gidiyor anılarımı rüzgar,
denize bırakılmış çöpler gibi…
Her yere yetişilir.
Hiçbir şeye geç kalınmaz ama
Çocuğum beni bağışla..
Ah bu nisan yağmurları.
Hüznünü kaybetmiş çocuklar gibi şaşkın.
Yağıp bitiyor.
Bitsin.
Ve ben ki hazırımdır bir süre unutulmaya ama hep sorulur gibidir benden: ben şimdi ne yapsam acaba.
Her insan biraz ölüdür.
Biz de biraz ölüyüz.
Kış
Ve hayaletler halinde kuş sürüleri
Gündüz ve gece
Gece desem gece, gündüz desem gündüz…
Çıkmazlarda üst üste
Birikmiş ufuklar kadar derindim.
Ar damarı çatlamış yalnızlığın;
Kovsam da gitmiyor…
Ben yorgunum anlamaktan,
Bir duvar, bir tebeşir gibi yazmaktan yazılmaktan.
ve hemen gidemedim
ve artık gidemedim
ve sonra hiç gidemedim.
Kurtuluş’ta, son durakta bir tramvay ölüsü
sanki ben
öylece kalakaldım
Neden herkes başka tarafa bakıyor?
Neden herkes başka biriydi.
İnsanın insandan başka dayanağı yok. Yalnızlık bile, başka insanların varlığı bilindikçe bir anlama kavuşuyor.
ve her şey dönüştü işte
kahverengi bir çarşambadan
sapsarı bir cumartesiye.
Tıkır da tıkır işleyen apartmanlar vardır ya, sakin ha! Ya da her sabah. Göğe bir yüz metre kollarınızla.
Sanki nedir bir yağmurun güzel olması
Sahi bir yağmurun güzel olması
Yağarken kendine severek bakmasından.
Biz değil yaşayan acılardır.
Gitsem de her yerde biraz vardır.
Sen usul, ben yavaş, kime yaraşır bu sessizlik… Kim biner bu gemiye insandan kıyılar yapılırken…
Gel otur son kez dinle anlatacaklarım var
yaşadıkların güzel değil anlatacaklarımdan.
Bir çay ocağının başında, bir adam şekerlere çocukluğunu sevdirir.
Her zaman kalabalıklar içindeyim. Ne var ki gene de çoğu kez yalnızım.
Ahmed Arif Sözleri yazımızda harika kısa sözler bulabilirsiniz.
Bütün ol ve ayrı tut ki kendini… Zaten öyledir. Çünkü öyledir.
Ve bazıları; yokken bile vardır, fazlasıyla.
belli ki susmak yaratılmamış şekliydi dünyanın…
Kim bilir, belki de biz Tanrısıyız en olunmaz şeylerin.
Ben kederlerin vardığı yeri severim. Bir çiçeğin vardığı yeri sevdiğim gibi…
Söyle be! Ne zamandır burada bu gemi, Denizin değil hüznün üstünde.
Bir bakın, uyanıp kalkınca çocuk olmalarım var benim.
Çok uzaklara bakmaktır, diyoruz, durmadan saate bakmak.
Yüzünü çevirince bir bardak gibi düşüp kırılan memleket…
Bugün pazar eve kırmızılar taşıyorum.
Duyuyor musun? İnsanın insandan aldığı bütün yaraların merhemi insandadır diyorum sana.
ağustos’a çekildi, eylülün sesi.
birazdan konuşacak: “bu dünyada yaşamak can sıkıcı bir şeydir baylar.”
Bir hayatı insan gibi tamamlamak güç iştir.
Ne kadar acı bunlar… Kıskanıyorlar hepimizi ve kıskanacaklar. Güç iştir çünkü bir tarihi insan gibi yaşamak.
Çok karanlık bir cümlede durmuş gibiyiz.
Kimsenin öldüğü yok, yaşadığı da. Herkes biraz var, o kadar.
Çarpıyor birbirine kalbimin kapıları.
Yani yaşıyor olmak, yaşamakla bağdaşamaz bazen.
İkimizdik, iki kişi değildik. Gereksiz ama yalnızlık böyle…
Şiirdir artık vatanım.
Hiç kimseyi tedirgin etmemişimdir ben, biliyor musun içimdeki geceyi bile.
Yüzümü içime kırbaçlıyorum, korkunç yüzümü…
Sanki hiçbir şey uyaramaz içimizdeki sessizliği, ne söz, ne kelime, ne hiçbir şey.
Bazen da bir yerde kuşlar vardır. Ne uçmak, ne görünmek için.
Siz yarın deyince aklıma ölmek geliyor, katıla katıla ölmek.
Günün anlam ve önemine dair: “Ne gelir elimizden insan olmaktan başka…”
Cahit Zarifoğlu Sözlerini de mutlaka bakmalısınız.
Her şey öyle tamammış ki bir anlaşılması kalmış.
Yaşam gelip geçti, sanki hiç yaşamadım…
Sevgiler, tutkular devrimidir benim tarihimde.
İnsan: mavinin içindeki düşünce!
Yaşamım bir şarkıcının iç çekme anıdır.
Daha bir sürü şey, şuramda darmadağınık…
Yer kalmadı acıya ülkemizde.
Sonra her şey birdenbire çirkin, birdenbire çirkin, birdenbire çirkindi.
Hâlâ dün yaptığın şeyi anlatıyorsan, bugün fazla bir şey yapamamışsındır.
Hiçbir bomba bir çocuğun gözlerinden büyük bir çukur açamayacak dünyaya.
Ah neydi, gene neydi bir hüznün özgül ağırlığı.
8.Ağustos.1928’de İstanbul’da doğmuştur. Lise öğrenimini tamamladıktan sonra Kapalıçarşı’da turistik eşya ve halı ticareti yapmaya başlamıştır. 1976’dan sonra yalnızca şiirle uğraşmıştır. İlk şiiri 1944’te İstanbul dergisinde yayınlanmıştır. Bodrum’da tatildeyken beyin kanaması geçirerek, tedavi için getirildiği İstanbul’da 28.Mayıs.1986’da vefat etmiştir.
İkinci Yeni içinde en fazla ve en uzun süreli şiir yazması bakımından öne çıkmıştır. Çok farklı şiirler yazmış ve her şeyi denemiş olmasına rağmen her şiiri eşit düzeyde bir başarı yakalayamamış, bu nedenle “çok arayıp az bulan şair” olarak nitelendirilmiştir. 1947 yılında İkindi Üstü isimli kitabında ilk gençlik şiirlerini derlemiş; bu şiirlerinde varlıklı, her şeye yaşama sevinciyle bakan bir gencin avareliklerinden, duygularından söz etmiştir. İkinci kitabı Dirlik Düzenlik’i bundan 7 yıl sonra 1954 yılında neşretti. Bu kitapta özlü bir söyleyiş oluşturmuş; toplum eleştirisi için mizahı kullanmış, düşünceyi dili içinde eritmeye yönelmiş bir üslupla okuyucusuna seslenen bir tutum sergilemiştir.
1957’den itibaren yayınladığı “Yerçekimli Karanfil” isimli eseriyle İkinci Yeni akımının en güzel örneklerini verdi. Değişik dergilerde yazmaya devam etti. Zaman içinde şiirlerinin konusu sevinçten bunalıma, eleştiriden umutsuzluğa dönüştü.
“Dize işlevini yitirdi.” diyerek değişik arayışlara yöneldi. Şiirlerinde diyaloglara yer verdi. Özellikle Nerde Antigone, Tragedyalar, Çağrılmayan Yakup bunlardan bazılarıdır.
Kapalı, anlaşılması güç, yine de anlamdan ayrılmayan bir şiire yöneldi. Çok farklı imgeler kullanırken bile düşünce öğesine gereken önemi vermediğini söyleyemeyiz. Yapıtlarına tutarlı bir bütünlük kazandırdı. Şiirinde düzyazı olanaklarını kullanmaktan da çekinmedi. Yalnız şiirleriyle değil tepkileri ve yaşama biçimiyle de kendisinden söz ettirdi. Sürekli yazan, yayınlayan bir şair olarak ilgileri hep üstünde tuttu.
Şiir: İkindi Üstü (1947), Dirlik Düzenlik (1954), Yerçekimli karanfil (1957), Umutsuzlar Parkı (1958), Petrol (1959), Nerde Antigone (1961), Tragedyalar (1964), Çağrılmayan Yakup (1966), Kirli Ağustos (1970), Sonrası Kalır (1974), Ben Ruhi Bey Nasılım (1976), Sevda ile Sevgi (1977), Şairin Seyir Defteri (1980), Yeniden (1981), Bezik Oynayan Kadınlar (1982), İlkyaz Şikayetçileri (1984),Oteller Kenti (1985)
Düzyazı: Gül Dönüyor Avucumda (1987), Şiiri Şiirle Ölçmek (2009)
Muşamba Nedir, Ne Anlama Gelir? 03 Ekim 2024 Perşembe 22:40 ABONE OL Muşamba, su geçirmezlik…
Yıl 30 Ekim 2008 Perşembe 20:43 ABONE OL Yıl Nedir?Dünyanın, güneş çevresinde tam bir dolanım…
Gebelik Izlemi GEBELİK İZLEMİ Gebelik izlemi, gebeliğin planlanmasıyla başlayan, sağlıklı sürdürülmesini ve sorunsuz bir doğumu…
Menopoz MENOPOZ Menopoz, ovaryan aktivitenin (üreme ve östrojen yapımı) yitimi ertesinde, menstrüasyonun kalıcı olarak kesildiği…
Yeni bir araştırmaya göre, çok sayıda kadın, kadın üreme organlarının en yaygın kanseri olan endometriyal…
Her gün sekiz saat veya daha fazla oturan kişilerin, her hafta 140 dakikadan az orta/yoğun…