Sakin olun dostlar, gene uzaylılar değil…

Uzaydan hızla gelen kayaların atmosferimizde parçalanması sık yaşanmış olan bir durum ve buna “ateş topu” adı veriliyor. 2014 senesinde bu şekilde bir meteor Pasifik Okyanusu üstünde, Papua Yeni Gine civarlarında patladı. Hardvard’da gökbilimci olan Avi Loeb (ki kendisi abartılı ‘dünya dışı’ iddialarıyla astronomi topluluğunu birazcık utandırdı) liderliğinde bir grup bilim insanı bölgedeki sismograf bilgisini takip edip, 2023 senesinde da deniz tabanını taradı. Bazı ufak metalden küreler çıkardılar (ki bu küreler deniz tabanında her yerde rastlanabiliyor) ve materyalin başka bir güneş sisteminden geldiğini ya da “dünya dışı teknolojik bir kökene” haiz olduğu kanısına vardılar.

Şimdi, sismografların yakaladığı titreşimleri çözümleme etme mevzusunda uzman bir grup sismolog, bu çıkarımı “boşa çıkarıyor.”

Loeb ve arkadaşlarının dikkatini çeken sismik hareketlilik neredeyse kesinlikle patlayan bir meteordan kaynaklanmıyor. Papua Yeni Gine’deki sismometre fazlaca daha basit bir şeyi elde etti.

John Hopkins Üniversitesi’nde gezegen sismoloğu olan Benjamin Fernando, Mashable’a çıkarımlarını şöyleki açıklıyor: “Büyük olasılıkla bu kayıt sarsılarak giden kamyonlardan kaynaklanıyor.”

Bunun anlamı, “ateş topu avcılarının” bulmuş olduğu küre şeklindeki mini objeler büyük olasılıkla Pasifik Okyanusu üstünde patlayan meteordan kaynaklanmıyor. Bu ufak objeler Dünya’nın her yanında bulunabilen düzgüsel kozmik maddeler. Hatta bu küçük meteoritlere evinizin çatısında bile rastlayabilirsiniz.

Fernando, bunlar için “Dünyanın dört bir yanında okyanusların tabanında gördüklerimize fazlaca benziyorlar” yorumunu yapıyor.

Bir bilim dergisine hakemli yayınlanmak suretiyle gönderilen bu yeni sismoloji araştırması, 12 Mart’ta Houston, Teksas’taki Ay ve Gezegen Bilimi Konferansı’nda sunulacak.

“Büyük olasılıkla bu kayıt kamyondan inen biri ya da kamyona binen birinden kaynaklanıyor – yıldızlar arası bir meteor ya da uzaylılardan değil.”

Sonuçlar, meteorit avcılarının yıldızlar arası ateş topunun düşmüş olduğu noktayı bulmak için kullandıkları sismometre verilerinin olağandışı ya da benzersiz olmadığının altını çiziyor. Gerçekte, aynı sismometre aylar süresince benzer sinyalleri kaydetmişti.

Fernando, bu titreşim sinyallerinin rastgele olmadığını söylüyor. Bunlar gündüz saatlerinde meydana geliyor, tıpkı kaydedildiği iddia edilen ateş topu vakasında olduğu şeklinde. “Bu da, insanlardan meydana gelen bir durum bulunduğunun güçlü bir göstergesi” diyor.

Uydu görüntülerinin de sergilediği şeklinde, sismometre yakınlarından geçen bir yol var. Dahası, sinyal, yolun doğrultusunu takip ediyor. Dalgalanmalar da sarsılan bir kamyonun aktivitesini yansıtıyor, patlayan bir meteoru değil.

Sismometrenin derhal tarafındaki kamyon yolu görselde görünüyor. Bu sismometre, gündüz saatlerinde tertipli olarak titreşim sinyalleri yakalıyor, muhtemelen gelip geçen kamyonlardan meydana gelen sinyaller.
Credit: Google Earth / CNES / Airbus
Kamyon yolu sarı renkle işaretli. Sismometre tam merkezde içeriyor.
Credit: Google Earth / CNES / Airbus / Johns Hopkins University

2014 senesinde Pasifik Okyanusu’nun batısında infilak eden ateş topuna gelecek olursak, sismologlar başka sismometrelerden gelen sinyalleri tespit etti. Bu cihazlar Avustralya ve Palau’da yer alıyordu, ki bu da patlamanın “yıldızlar arası” kürelerin alındığı bölgeden minimum 150 kilometre uzağını işaret ediyor.

“Ateş topunun konumu gerçekte oşinografi ekibinin bu meteor parçalarını almak için gittiği yerden fazlaca daha uzaktaydı” diyor Fernando ve ekliyor: “Yalnız yanlış sinyali kullanmakla kalmadılar, sinyali yanlış yerde de aradılar.”

Fernando, iddialarını güçlendirmek için ekibinin sismometreyi bir kamyon geçerken kontrol etmek istediğini sadece şimdilik kendileriyle çalışacak birini bulamadıklarını da söylüyor.

2014 Ağustos’unda NASA kamerası Tenessee üstünde patlayan bir ateş topu yakalamıştı
Credit: NASA

Gezegenimiz haricinde bir yerde yaşam bulunduğuna dair sıfır kanıtımız var. Bu yüzden de kozmosun derinliklerindeki yaşama dair bir kanıt ya da inorganik şekilde üretilmiş bir materyal iddiası fazlaca ciddi seviyede kanıt gerektiriyor, hatta şöyleki açıklayalım; fazlaca fazla sayıda kanıt gerektiriyor.

Astronomlar, gezegen bilimciler ve astro biyologlar ise Güneş Sistemi ve ötesindeki yaşam barındırabilecek objeleri dikkatle inceliyorlar. Bu, kendi sistemimizdeki okyanus dünyalarını da içeriyor. Enceladus ve Europa kadar, Samanyolu Galaksisi’nden pek fazlaca ışık yılı uzaktaki dünyalar da gözlem altında. Yalnız galaksimizde, Güneş Sistemi haricinde öte gezegen isminde olan trilyonlarca gezegen bulunuyor. Mesela keşfedilen bir süper-Dünya, likit suyu barındırmak için doğru sıcaklığa haiz.

NASA şöyleki diyor: “Şimdiye dek, bildiğimiz tek yaşam burada, Dünya’mızda. Sadece aramayı sürdürüyoruz.”


Mark Kaufman’ın haberini Erinç Eröz Türkçeleştirdi

(Toplam: 1, Bugün: 1 )