Yeşil aklama; şirketlerin ve çeşitli kuruluşların noksan yada yanlış beyanlarda bulunarak çevreye duyarlı mal ve hizmet ürettikleri mevzusunda kamuoyunu yanıltmaları olarak tanımlanıyor. Bu “ekoloji sömürüsü” nün bir sonucu olarak tüketiciler, sürdürülebilir, organik ya da geri dönüştürülebilir tercihler yaptıklarına inanırken aslen durum tam tersi şekilde gelişebiliyor. Çevre duyarlılığı olan tüketiciler anılan ürünlere, daha yüksek sayılara ulaşırken, büyük ve bilindik şirketlerin çevreye duyarlı üretim yaptıkları yönündeki gerçeğe aykırı iddiaları, hakikaten yeşil üretim meydana getiren minik ve orta boyuttaki şirketlerin bu avantajını elinden alarak yeşil ekonomiye de darbe vurmakta. Netice olarak yeşil aklama hem tüketicilerin itimatını zedelemekte hem yeşil ekonominin gelişmesini engellemekte hem de çevresel problemlere karşı duyarlılık oluşmasının önüne geçmekte.
YAK Avukatlık Ortakları Hande Yayla Oğuzülgen, Buket Altufan Yüce ve Özge Konukçu‘nun aktardıklarına nazaran, bir açıklamanın yeşil aklama çerçevesine girip girmediğinin tespiti uzun seneler tartışılmış, buna karşın sınırları tam olarak belirlenememiştir. Bu husustaki çalışmalardan birini gerçekleştiren ABD Federal Tecim Komisyonu, aldatıcı çevresel reklamların tespitine yönelik değerlendirme ölçütleri yayımlamıştır. Söz mevzusu kıstaslara nazaran yeşil aklama: hakikatle örtüşmeyen, biri yanlış olan birden fazla yoruma dayanan, ilgili detayları hariç tutan, aslolan itibarıyla doğru olmakla beraber yanlış izlenim yaratan düzmece kanıtlamalara dayanan açıklamalar şeklinde karşımıza çıkabilmekte. Mesela bir markanın eskisinden yüzde 50 daha çok geri dönüştürülebilir ürün ürettiğini iddia etmesi fakat gerçekte geri dönüştürülebilirdik oranının %2 den %3’e çıkması, teknik olarak doğru olsa da yanıltıcı niteliği gereği yeşil aklama kapsamına girer.
Türk hukukuna baktığımızda da Avrupa Birliği, İngiltere ve ABD’da olduğu şeklinde yeşil aklamaya yönelik hususi bir düzenlemenin yer almadığını görmekle birlikte mevzunun Tüketici Hukuku ve Firmalar Hukuku kapsamında incelenmesi mümkündür.
Zira 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 61.maddesinde ticari reklamların doğru, dürüst, genel ahlaka ve kamu düzenine uygun olması gerektiği belirtilmiş; tüketiciyi aldatıcı, onların deneyim ve informasyon eksikliklerini istismar edici reklam yapılması yasaklanmıştır.
Türkiye’nin iklim kriziyle mücadeleye ciddiyetle yaklaşmaya başlaması, daha net ve zorlayıcı müeyyidelerin uygulanması “Greenwashing”i durdurmakta birincil aracımız olabilir. O zamana kadar tüketiciler olarak ürün tercihlerimizi gerçekleştirirken ürünün görünüşünü değil içeriğini göz önüne almamız, markayı tek yönüyle değil fizyolojik, ekonomik ve sosyokültürel yönleriyle de değerlendirmemiz ehemmiyet arz edecektir.