Bratislava Seyahat Rehberi
Bratislava’da kalacak kadar görülecek yer var mı yok mu emin değilim elbet ama okuduğum yorumlarda hemen hemen hep aynı şeyleri görüyorum. Bratislava için bir gün yeterli. Bakalım öylemiymiş diyorum ve otobüsden iniyorum. İner inmez ilk şoku yaşıyorum. Otogar, yani şehrin ana, büyük, en büyük otogarı oldukça harabe bir durumda. Harabeliğini geçtim her yer kapalı. Tamam sabah çok erken saatte indim ama yine de bir yerlerin açık olması gerekmez mi diye düşünüyorum. Sonuçta saat 07:00 küsürlerde. Bir diğer konu ise otogarın küçüklüğü ve tıkış tepiş durumu. Öyle sanıyorum ki bizim Urla otogarı daha büyük ve daha iyi durumdadır. Her ne ise diyorum olur öyle diyip, devam ediyorum.
Çantamı bırakacak bir emanetçi olmadığından ilk golü yiyorum. Çantam sırtımda gezeceğim. Evet bu çok kolay olmayacak ama neyse gezgin ruhum bunu da çok takmıyor. Üzerinde durmadığım küçük bir sorun olarak yerini alıyor bu da. Otogardan ayrılıp, şehrin derinliklerine doğru iniyorum. Henüz kimseler yok sokaklar oldukça boş bir durumda. Boş sokaklarda güzel güzel geziyorum. Zaten Slovakya’nın toplam nüfusunun 6 milyon olduğunu düşünecek olursak bu boşluk gayet normal.
Hazır hiç bir yer açık değilken ve çok acıkmışken bir cafe arıyorum. Biraz arandıktan sonra buluyorum. Yeni yeni hazırlıklar başlamış. Yenebilecek neler olduğunu soruyorum ve elbette kahve var mı yok mu öğreniyorum. Sonrasında yumuluyorum tabi yiyeceklere. İştahımdan dolayı yapılanların çok güzel olduğunu düşünüyor olsalar gerek, beğenmeme beğenmiş durumda gülümsüyorlar. Fakat aslında durum tamamen açlık. Haklarını yemeyelim ama yediklerim de fena değil şimdi. Kahve güzel zaten. Eğer bir yerde kahve güzelse, herşey güzeldir. Güzelce yedikten sonra kalkıyorum. Hazır internet ile olan işlerimi de uzun uzadıya halletmişken bu cafede, artık gezmeye başlayabilirim.
Şehrin ilk olarak old town kısmına gitmek istiyorum. Gittiğim hemen hemen her şehrin old town yani eski şehir, eski yerleşim birimi güzel çıkıyor. Bratislava’nın da old town bölgesi oldukça güzeldir diyorum. Yanılmıyorum elbet. Küçük bir meydanı var Bratislava’nın. Bu meydanı bitirip arka kısmında ki güzel bir sokağa çıkıyorum. Bundan sonrasında fotoğraflarımla devam etsem sanırım daha iyi olacak.
Bratislava’da diğer avrupa şehirleri gibi tarihi dokusunu korumayı bilen bir şehir. Gördüğünüz gibi binaların dokusu korunmuş, hiç bir bozulma yok. Herşey ilk günküne en yakın biçimi ile karşımızda duruyor. Bilmem kim ile bilmem kim yazıp, arasına kalp koyan ve bunu tarihi binalara ya da tarihi eserlere yazanlar yok burada. İyi ki yoklar diyorum ve devam ediyorum…
Oldukça dar sokaklara rastlıyorum Bratislava’da. Ama nedendir bilinmez bu sokakların bazılarında hüzünlenip, bazılarında korkuyorum bazılarından ise neşe ile geçesim geliyor. Sanırım atmosferden diyeceğim ama gezimi yaptığım gün hava oldukça sıcak ve gökyüzü açık. Her neyse diyorum vardır bir hikmeti.
Meydanların olmazsa olmazı çeşmeler, heykeller ve ağaçlar. Şaşırdınız değil mi? Evet ağaçlar olmalıdır meydanlarda. Siz bizim meydanlarımıza bakmayın bizim meydanlarımız beton meydan. Özelliği o onun. Sizde yani ne bu avrupa özentiliği canım aaa.
Tamam kabul ediyorum çok güzel parklarımız, ağaçlı meydanlarımızda var biliyorum ama inanın her şehirde bir elin parmaklarından ya az fazladır ya da geçmez. Bunu kabul edelim bence. Bir an önce bu konuda bir şeyler yapılmalı. Belki de en büyük sorunumuz eğitimden hemen sonra bu sorun geliyor. Hoş eğitim sorunumuz çözülse bu sorunda zamanla çözülür ama.
Brastislava sokaklarından bir kare. Yolun sonunda ise Michael Kapısı. Görülmesi gereken yerlerden biri olan Michael Kapısı 14. yüzyılda yapılmış.
Bratislava’nın kimsesiz sokakları. Nüfus zaten az ee bir de sabahın erken saatleri olunca sokaklarda insanların olmaması gayet doğal.
En sevdiğim mimari örneklerden biri kapı süslemeleri. Kapıları çevreleyen söveler, üzerinde ki kaidesi, tam üst noktada kilit taşı ve elbet kapının kendisi. Tabi normal bir kapı olmuyor genelde. Haşmetli bir kapı oluyor.
Yazımın başında bahsettiğim old townun arkasında ki güzel yol. Şehrin en işlek ve en büyük caddesi. İstanbul’un Taksim’i neyse Bratislava’nında burası o işte. Caddenin adını ne siz sorun ne ben söyliyim ya da söyleyemiyim desem daha doğru. Statue of Pavol Országh Hviezdoslav olan cadde diyebiliriz mesela. Heykel adı ile anılan bir cadde.
Bratislava’nın her yerinden bir heykel çıkıyor. Heykeller şehri denmesinin nedeni sanırım bu. Her sokak başında, her yolun sonunda ya da parkın ortasında varlar.
Hatta kanazilasyondan bile çıkabiliyorlar. Gerçi bu heykel biraz daha meşhur diğerlerine oranla. Bu arkadaşımızın adı, Man at Work – Čumil. Daha kısacası Cumil. 1997 yılında yapılan bu heykelin anlatmak istediği şehrin 1805 yılında ki istiladan sonra tekrar inşası, yeniden ayağa kalkışını simgeliyor.
Tuna nehrine kıyısı olan şehrin, nehirden görüntüsü çok daha güzel. Tuna’nın üzerine yapılmış bir kaç köprü var. İşte o köprülerden birini görebiliyoruz bu karede.
Ağaçlık güzel bir yoldan kare. Tuna’ya hem çıkılan hem geri dönülen bir yol. Zaten her yol hem geliş hemde gidiş değil midir aslında? Durduk yere aforizma parçalamaya başladım gördüğünüz gibi şehrin tuhaf bir etkisi, Tuna nehrinin ise çok daha tuhaf bir etkisi var.
Ve geldik şehrin en önemli en görülmesi gereken yeri denilen kalesine yani Bratislava Kalesi! Yolu biraz yorucu olsa da -çantası ile ilerleyen benim için tabi- çıkıyorum. Merdivenleri gördüğünüz gibi bol bol. Hiç bir masrafdan kaçınılmamış merdiven konusunda.
Kaleye çıktığımda az biraz burukluk yaşar gibi oluyorum. Bildiğin aski hastane binası gibi düşünüyorum dış görünüşe bakarak. İnsanım tabi normal olarak dış görünüşe bakacağım. Fakat hemen arkamı döndüğümde güzel bir manzara ile karşılaşıyorum ve kaleyi unutuyorum.
Kalenin farklı bir açıdan görüntüsü. Gördüğüm başka başka kaleleri aklıma getirince, Bratislava kalesi az biraz sınıfta kalır gibi oluyor ama olsun güzel yine de. En azından tam olarak korumayı başarmışlar. Bu benim için yeterli.
Kaleden daha güzel bir görüntü ile karşılaşıyorum ve hem soluklanıyor, hemde bu manzaranın tadını çıkartıyorum. Güzel bir de esinti var. Yoldan geçen güzel insanlar, kibar insanlar, insan gibi insanlar da var. Daha ne olsun. Burada bir süre durabilirim.
Hazır duruyorken bir kaç fotoğraf denemesi de yapabilirim. Buyrun onlardan biri. Görülmesi gereken yerlerden biri olan UFO Gözlem Kulesi (UFO Observation Deck) de görülüyor bakın köprünün üzerinde.
Yavaş yavaş iniş yoluna doğru gidiyorum. Bu kez çıktığım yerden değil, arka kısımdan alengirli bir yol buluyorum. Bu yol daha çok hoşuma gidiyor. Fakat yolun sonunda aşağıya inen merdivenlerde bir avrupa şehrine yakışmayacak manzaralar ile karşılaşıyorum. Buyrun o manzaralardan biri her yer çöp. Bir an için ne çabuk alışmışım çöpsüzlüğe yolların temiz olmasına diyorum. Şaşırıyorum kendi kendime. Biri gelip “sen kendi ülkene bak, bir merdiven gördün hemen başladın söylenmeye” dese al başına iş. Ne cevap verili ki? Haklı yahu!
Aşağı indiğimde yine güzel meydanlardan yollardan geçiyorum. Sonrasında bir kilise ve önünde de bir anıt görüyorum. Güzel bir kare yakaladığımı düşünüyorum ve yürümeye devam ediyorum.
Yolumun ilerisinde hatta oldukça ilerisinde görülmesi gereken bir başka yapıya doğru ilerliyorum. Church of St. Elisabeth yani St. Elisabeth Kilisesi nam-ı diğer mavi kilise. Marşmelov gibi görünen yapı sanırım insanları çekmek için bu kadar tatlı bir görünüme sokulmuş. Gelin gelin sizde gelin bakın buralar ne güzel!
İçi de yine mavi mavi olan kilisenin ziyaretçi sayısı aslında çok fazlaymış. Hatta içeri girebilmek mümkün değilmiş. Ama saatinde gidilirse hiç bir sorun olmuyor. Gördüğünüz gibi ben gittiğimde bomboşdu her yer.
Son söz olarak…
Dedikleri gibi bir gün Bratislava için yeterli bir süre. Güzel, küçük, şirin bir şehir Bratislava. Zaten ülke de öyle. Slovakya çok çekmiş zamanında. Tarihine baktığımızda görüyoruz ki Ruslar tarafından fabrikaları alınmış, yok edilmiş, önemli sanayi bölgeleri imha edilmiş vs. Buna rağmen hala ayakta durmaya ve birşeyler yapmaya çalışıyorlar Slovakyalılar. Ama gelişmiş bir ülke mi? Bilemiyorum. Bizim ülkemiz avrupa birliğine alınmıyor ve şartlar koşuluyor ama Slovakya avrupa birliğinde. Elbette bunun gelişmişlikle ya da gelişmemişlikle alakası yok. Bunun tek nedeni din. Bu konulara burada girmek çok anlamlı olmaz diyorum ve yazımı burada bitiriyorum.
Vize gerekli mi?
Evet vize gerekiyor Schengen vizesi ile ülkeye giriş yapabilirsiniz.
Çantamızda neler olmalı?
Su, muz ve küçük atıştırmalıklar iyi olur. Özellikle bisküvitlerimi burada bitirdim.
Nerede konaklanmalı?
Konaklama yapmadığım için bilemiyorum fakat eminim otel fiyatları oldukça uygundur. Hostellerin de olduğu şehirde öyle sanıyorum ki kalma sorunu yaşamazsınız.
Ne yenir ne içilir?
Ne bulursanız onu yiyip içebilirsiniz çünkü meşhur bir mutfakları yok. Güzel kahve yapan yerleri var ama onlara dikkat edebilirsiniz. Bir duyduğumu da paylaşmak isterim yemek diyince. Slovaklara özgü bir köfteleri varmış adı Bryndové Halusky gibi bir şey. Onu belki deneyeilirsiniz.
Hatıra olarak ne alınır?
Her zaman ki gibi magnet elbette. Aslında bir kaç hediyelikçide bebekelr ve tahta eşyalarda vardı. Meraklısı iseniz ya da hediye edeceğiniz kişi meraklısı ise alınabilir. Ben oldum olası oyuncak bebekleri sevmem, ürkerim. Tahta oyuncaklarda taşınır mı o kadar yol bilemedim. O yüzden ben klasik magnetlerimle devam ediyorum.
İnsanlarla iletişim nasıl?
İnsanlar oldukça sıcak kanlı. Ülkenin en önemli geçim kaynaklarından biri turizm ki o da çok fazla değil sonuçta. O yüzden ellerinden geldiğince iyi davranıyorlar. Kızları güzelmiş vs. gibi geyik sohbet dediğimiz anlamsız sohbetlere girmiyorum. Evet güzeller zaten doğu avrupanın hepsi güzel. Slav ırkından zaten başka ne bekliyorsunuz ki?
Ne zaman gidilmeli?
Öyle sanıyorum ki istenilen herhangi bir zamanda gidilebilir. Kış aylarının ortasında olmadıktan sonra çok sorun olmaz diye tahmin ediyorum.
Mutlaka görülmesi gereken yerler nereleridir?
Bratislava eski meydan yani old town
Mavi Kilise
Bratislava Kalesi
UFO Gözlem Kulesi
Hlavne Namestie yani büyük meydan
Peki ne kadar zaman ayırmalıyız?
1 gün fazlasıyla yeterli. Hatta geçerken uğrayıp, 4-5 saattede bitirebilirsiniz şehri gezmeyi.
Yeni Düzenlemenin Amacı Yeni düzenleme, 1 Ocak'tan itibaren 60-65 yaş aralığındaki bireylerin toplu ulaşımda daha…
Emeklilere Yılbaşı İkramiyesi Verilecek mi? Gözler Hükümetin Açıklamasında Yılbaşı yaklaşırken, emeklilerin en çok merak ettiği…
Uzak Şehir 6. Bölüm Özeti Uzak Şehir dizisi, her bölümünde izleyicilere yoğun duygusal deneyimler sunarak…
Akut Bakteriyel Rinosinüzit AKUT BAKTERİYEL RİNOSİNÜZİT Akut rinosinüzit, paranazal sinüs mukozasının enflamasyonudur. Burun mukozası da…
Akut Otitis Media AKUT OTİTİS MEDİA Akut otitis media (AOM) orta kulak ve havalı boşluklarının…
Yeni bir araştırma, çocuklukta takım sporlarının çocukların beynini keskinleştirmeye yardımcı olan özel bir şey olabileceğini…