Tam 1 yıl ilkin, 6 Şubat 2023’te meydana gelen ve fazlaca büyük bir yıkıma sebep olan zelzele felaketinin acısını bugün de hissediyoruz.
Yaşanmış olan felaketin peşinden günler hatta aylar süresince sayısız zelzele haberi yapılmıştı. Sadece meydana getirilen haberlerin birçoğu 1 yıl sonrasında hâlâ geçerliliğini koruyor. Bir zelzele ülkesinde yaşanmış olan acıları ve gerçekleri ‘unutmamak’ tekrar benzer acıları yaşamamak adına fazlaca daha dirimsel.
Geçen yıl yayınladığımız, “depremin eskimeyen haberlerini” hatırlayalım.
Söze ilk olarak, Büyük Marmara Depremi’nden neredeyse asla etkilenmeyen Kocaeli’nin Dilovası ilçesine bağlı Tavşancıl ile başlamış olalım. İbrahim Gürsel, 31 Ağustos 1999’da Milliyet’te yer alan haberinde, Tavşancıl mucizesini anlatıyor:
“Depremin merkez üssü Gölcük kazasının karşı yakasında, büyük acıların yaşandığı İzmit’in yolunda, yıkılan Hereke’nin yanı başındaki 4 bin 500 sözü geçen Tavşancıl beldesinde, bayındır planından ödün verilmediği için ne bir bina yıkıldı, ne de can kaybı meydana geldi.”
1989 mahalli seçimlerinde Tavşancıl Belediye Başkanı seçilen Salih Gün, koltuğa oturur oturmaz ilk iş olarak bilim adamlarına başvurdu; bölgenin fiziki raporunu ve zemin etüdünü hazırlattı. Şundan dolayı Tavşancıl, Şimal Anadolu Fay Hattı’nın üstünde yer edinen bir yerleşim yeriydi.
Tavşancıl Belediye Başkanı seçilen Gün, basına verdiği verdiği demeçte şu şekilde diyordu:
“Üniversite, beldemize zelzele bölgesi raporu verdi. En fazlaca üç kattan oluşan binalara ruhsat vermemizi önerdi. Bu raporu harfiyen uygulamak bizim için bir zorunluluktu. Raporları dikkate alarak beldede kayalık ve yüksek kesimlerde üç, öteki bölgelere iki kattan oluşan binalara ruhsat verdik. İmar planımızı kimsenin hatırı için bozmadık.”
Kahramanmaraş felaketinin peşinden gündeme gelen ve 1996 senesinde gösterilen bir harita, aslına bakarsak kendisinden sonraki yıllarda yaşanacak olanların bilgisini de içeriyordu. Haritada yer edinen “ihtimaller içinde sismik boşluklar” 1999 ve 2023 senesinde yaşadığımız zelzele felaketleri için de “nokta atışı” diyebileceğimiz doğruluktaydı.
Jeoloji Mühendisi Ramazan Demirtaş ve Rüçhan Yılmaz tarafından 1996 yılında, şu demek oluyor ki günümüzden 28 yıl ilkin gösterilen ‘Türkiye’nin Sismotektoniği’ adlı çalışmada yer edinen bu harita, olası sismik boşlukların faylara gore dağılımını gösteriyor.
Çalışmada şu şekilde deniliyor:
“Doğu Anadolu fayı, yüzyılımızda ve önceki yüzyıl içinde olduğu şeklinde sismik olarak oldukça suskun bir dönem geçirmektedir. Bu faydaki sismik boşlukların dağılımları, muhtemelen Şimal Anadolu Fayı’ndaki 1939-1967 zelzele serisine benzer bir zelzele serisinin önümüzdeki yüzyıl içinde oluşabileceğini göstermektedir. Bu fayın kısa bir süre içinde tamamen kırılmasına niçin olabilecek 1939 Erzincan depremine benzer bir büyük zelzele tetikleme görevi üstlenebilir. Bu yüzden Doğu Anadolu fayının bu işaret edilen sismik boşluklar civarında çalışmaların yoğunlaştırılması, zelzele tehlikesinin belirlenmesi ve zararlarının en aza indirgenilmesi açısından oldukça büyük ehemmiyet taşımaktadır.”
Doğal böylesi bir felaketi izlerken, pek fazlaca şahıs aynı suali sordu: Ya benim de başıma gelirse? Bu probleminin altında yeten niçin de neredeyse aynıydı: Acaba yaşadığım bina yeterince sağlam mı? Acaba yaşadığım binada bir hasar, kolonlara verilen bir zarar var mı?
Zelzele anında bizi yaşama bağlayan bu kolonlarla ilgili negatif haberler depremlerin peşinden toplumsal medya ve haber sitelerinde sıkça yer alır. Evin dekorasyonunu bozmuş olduğu için kesilenler, içinden su ya da elektrik hattı geçirmek için delinenler, dükkanlarına yer kazandırmak için kolonları tamamen kaldıranlar…
Örnekler ne yazık ki sayısız. Bir deprem ülkesinde yaşadığımızı da göz önünde bulundurarak evlerin, binaların kolonlarını kesmenin, zarar vermenin risklerini uzmanların anlattığı haberimiz, böyle bir durumdan şüphelenmeniz halinde yapmanız gerekenlere dair bilgiler de içeriyor.
Peki kolonları kesilmese bile, binanızı depreme daha dayanıklı hâle getirebilmeniz mümkün mü? Bina güçlendirme işlemi büyük bir depreme karşı ne kadar etkili olabilir?
6306 sayılı Kentsel Dönüşüm Kanunu, binalarda depreme karşı ne yapılması icap ettiğini belirleyen en temel yasal çerçeve. Bu yasa doğrultusunda hasarlı ya da depreme dayanıklı olmayan binalar yıkılıp tekrardan inşa ediliyor.
Sadece yalnız İstanbul’da 40 bin, Türkiye genelinde ise 400-500 bin civarında depreme karşı riskli bina bulunuyor. Bazı uzmanlara gore bu sayı milyonlara varıyor. Bu koşullarda tüm eski binaları yıkıp yerlerine yenilerinin inşa edilmesi vakit açısından fazlaca zorlayıcı bir süreç.
Bu aşamada da akla şu sual geliyor: Dönüşümün yanına bina güçlendirme çalışmalarını da eklemek, bu sorunla mücadelede iyi mi bir rol oynayabilir?
Depremlerin peşinden gündeme gelen bir başka mevzu da, zelzele sonrasında hukuksal açıdan yapılması gerekenler ve vatandaşların bu alandaki hakları.
Bu konudaki sorulara bir cevap olması için, Türkiye Barolar Birliği (TBB), 1999 depremi sonrasında hazırladığı “Depremzedeler İçin Hukuk Rehberi”ni, güncel mevzuat ve uygulamaları kapsayacak şekilde yeniledi.
Ve kaçınılmaz olarak, her depremden bir süre sonrasında mevzu aynı ülkeye geliyor: Japonya. Devamlı aynı sözler tekrarlanıyor; Japonya da bir zelzele ülkesi, peki Japonya neyi daha değişik ya da daha doğru yapıyor da, bu felaketten daha azca etkilenmeyi başarıyor?
Dünyada meydana gelen depremlerin yüzde 80’inin gerçekleştiği “Pasifik Ateş Çemberi” içinde yer edinen bu ülke, zamanı süresince pek fazlaca naturel afetle de karşı karşıya kaldı, bunlara tsunami, tayfun ve yanardağlar da dahil.
Peki Japonya afetlerle başa çıkma mevzusunda edinmiş olduğu acı deneyimi, eğitim sistemine ve kültürüne entegre etmeyi iyi mi başardı? Yıllar içerisinde afet riski yönetiminde tartışmasız bir dünya markası haline gelen ülkenin en büyük başarısı, yaşanan felaketlerden ders çıkarması gibi görünüyor.